Her şehrin kendine ait bir hafızası vardır; bu hafıza yalnızca sokakların, meydanların, köprülerin belleği değil, aynı zamanda mezarlıkların taşıdığı sessizlikten de beslenir. Çünkü mezarlık, bir şehrin hem en kişisel hem de en kamusal mekanıdır. İnsanlar orada kaybettikleriyle baş başa kalırken, toplum da kendi ölülerine bakarak kimliğini inşa eder. Paris’te Père Lachaise, İstanbul’da Eyüp Sultan veya Aşiyan, bu bakımdan yalnızca ölülerin yattığı yerler değil, şehirlerin edebiyat aracılığıyla kendini hatırladığı ve yeniden kurduğu mekanlardır.

Felsefede ölüm, çoğu zaman bireysel deneyimin son noktası olarak tasvir edilir. Heidegger’in Sein zum Tode kavramı, insan varlığını ölümle yüzleşme üzerinden anlamlandırır. Ancak şehirlerde ölüm, bireysel sonun ötesine geçerek toplumsal bir simgeye dönüşür. Père Lachaise, Balzac’tan Oscar Wilde’a uzanan isimlerle Paris’in edebi kimliğini korurken, Eyüp Sultan türbesi ve çevresindeki mezarlıklar, Osmanlı’dan bugüne İstanbul’un dini ve toplumsal kimliğini pekiştirir. Bu anlamda ölüm, şehrin yaşayan belleğine katılmış, mekansal bir hafıza katmanı hâline gelmiştir.

Paris’in Père Lachaise mezarlığı, yalnızca Fransız yazarlarını değil, farklı uluslardan sanatçıları da barındırır. Balzac’ın mezarı, Fransız realizminin taşlaşmış bir anıtı gibidir; Oscar Wilde’ın mezarı ise Viktoryen ahlakla alay eden bir ironi taşır. Ziyaretçiler, bu isimleri anmakla kalmaz, aynı zamanda Avrupa edebiyatının bir dönemini yeniden hatırlar. Burada ölüm, bireysel bir hatıradan çok evrensel bir anıta dönüşür. Mezarlığın kendisi, adeta bir açık hava müzesidir; her taş, bir kitabın, bir karakterin ya da bir edebî akımın sembolü hâline gelmiştir.

İstanbul’da ölümün mekanı daha farklı bir ton taşır. Eyüp Sultan, İslam’ın kutsallığını taşıyan bir bellek alanıdır; orada yatan her kişi, sanki şehrin manevi topografyasına dahil olur. Buna karşılık Aşiyan Mezarlığı, edebiyatla ölümün kesiştiği en yoğun mekânlardan biridir. Tevfik Fikret’in mezarı, Boğaz’ın sonsuz akışına bakar; sanki şairin hürriyet özlemi hâlâ dalgalarla yankılanır. Yahya Kemal’in şiirlerinde dile gelen ölüm, “Sessiz Gemi”nin imgesinde somutlaşır ve Aşiyan’da bir kez daha görünür olur. Burada ölüm, bireyin ötesinde bir melankoli, bir hüzün ve bir “İstanbul’a ait olma” hissi yaratır.

Père Lachaise ve Aşiyan arasındaki fark, yalnızca coğrafi değil, aynı zamanda estetik bir ayrımdır. Paris’te ölüm, bireyin evrenselleşmesi, dünya çapında bir kimlik kazanması anlamına gelir. İstanbul’da ise ölüm, bireyin toplulukla kaynaşması, bir duaya ve bir melankoliye katılmasıdır. Batı’da mezar taşları sanat eserine dönüşürken, Doğu’da mezarlıklar doğayla, denizle, ağaçlarla bütünleşir. Biri anıtsallık ve evrensel bellek üzerine kuruludur; diğeri dinginlik ve içsel tefekkürün mekanıdır.

Tüm bu farklılıklara rağmen ortak bir nokta vardır: edebiyatın ölümü aşan gücü. Balzac’ın satırları hâlâ roman kahramanlarının nefesini taşır; Fikret’in dizeleri hâlâ Boğaz’ın rüzgârıyla beraber okunur. Edebiyat, mezar taşlarını yalnızca birer ölüm işareti olmaktan çıkarır, onları birer hatırlama ve düşünme noktası hâline getirir. Şehir belleği, bu hatırlama anları sayesinde canlı kalır; çünkü ölüler, edebiyat aracılığıyla konuşmaya devam eder.

Paris ve İstanbul, farklı tarihsel ve kültürel geleneklere sahip olsalar da, ölüm ve edebiyatın şehir belleğine kattığı anlam açısından birbirine yaklaşır. Père Lachaise’in anıtlaşmış evrenselliği ile Aşiyan’ın hüzünlü melankolisi, iki farklı estetik biçimdir ama aynı amaca hizmet eder: insanın ölüm karşısındaki kırılganlığını, edebiyatın ölümsüzlüğüyle dengelemek. Aslında bu iki mezarlık, Halbwachs’ın « toplumsal bellek » teorisine göre aynı işlevi görür: bireysel ölümü kolektif bir anlamlandırmaya dönüştürmek.

Her iki şehirde de mezarlıklar yalnızca ölülerin mekanı değil, yaşayanların belleğidir. Çünkü şehir, yalnızca yaşayanlarıyla değil, ölülerini nasıl hatırladığıyla da kendini inşa eder. Ve edebiyat, bu inşanın en güçlü taşıyıcısıdır: ölümün sessizliğini söze dönüştüren, hatırayı zamana kazıyan, belleği şehirle birleştiren bir kudret.