Bilimsel bir çalışmanın temeli, doğru soruları sorabilmektir. Ama bugün Türkiye’de doğru sorular, devlet arşivindeki yasaklı kitaplar rafında tozlanıyor. O yüzden ben sadece birkaçını raftan indirip soracağım.
1) Haksızlık nerede başlar? Diploma iptaliyle mi? Seçim gaspıyla mı? Aylarca hazırlan(a)mayan iddianamelerle mi? Yoksa bütün bunlara göz yuman, “adalet” yazısını hâlâ binasının üzerine dekor olarak asan sistemin temellerinde mi? Adalet heykelinin gözü bantlıdır ; ama bizde gözü bantlı değil, gözü korkudan kapalı.
2) İptal kültürü nereden filizlenir? Bir yanda gerçek diplomalar şüpheli iptallere uğrarken, diğer yanda hükümete sadakati boyun damarı gibi atanlar sahte diplomaların ardına sığınırken mi? Bir ülkenin kaderi, hükûmet tasdikli yalanların gölgesinde şekillenirken mi?
3) Beyin göçü nerede başlar? Doğduğun topraklarda bilim kapıları pas tutup kapanırken, akademik özgürlük mezuniyet töreninde atılan kepler gibi havada kaybolurken mi? Her girdiğin sınavda başka bir skandal patlarken mi?
4) Dayatılan yeni düzen nereden başlar? Seçimle gelen iktidarın hukuku “kendi mutfağında pişirdiği” keyfi tariflerle sunmasıyla mı? Yoksa halkın, yıllar içinde bu mide bulantısını normalleştirmesiyle mi?
5) Din temsili nereden başlar? Dinin sadece bir partinin tapu kütüğünde kayıtlı olduğuna inanmakla mı? Yoksa Müslümanlığını, emanete bırakılmış bir banka kasası gibi siyasetçinin kasasına kilitlemekle mi?
6) Sadakat nereden başlar? Her ne yaparsa yapsın, “O bizimkilerden” diyerek korumakla mı? Hükümetin başındakilere baba figürü yükleyip, onlara isyan etmenin evlatlıktan reddedilmek gibi hissettirilmesiyle mi?
7) Peki korku nereden başlar? Doğduğun topraklara düşüncelerinden ötürü dönememekle mi? Eleştiren beyinlerin sözlerinin sansür makaslarında parçalanmasına sessiz kalmakla mı? Nice genci “ibretlik” olarak hapse göndermekle mi? Ve ironinin en acı olanı şu: bize dayatılan güvensizlik ve korku, aslında hükümetin kendi gölgesinden korkmasının bir yansıması.
Halk için hayatta kalma kuralları
- İlk Kural: Devlet yalan söylemez; sadece gerçeği yeniden boyar, rengi uymayanları yasaklar.
- İkinci Kural: Seçimler halkın iradesidir; ancak irade, önce saraya uğramak zorundadır.
- Üçüncü Kural: Diploma, bilgi değil; sadakat sertifikasıdır.
- Dördüncü Kural: Hukuk bağımsızdır; ama önce izin kâğıdı alır.
- Beşinci Kural: Basın özgürdür; özgürlüğünü kaybetmemek için susmak şartıyla.
- Altıncı Kural: İktidar hata yapmaz; halk yanlış anlamıştır.
- Yedinci Kural: Beyin göçü ihanettir; beyin kullanmak ise tehlikeli bir faaliyet.
- Sekizinci Kural: Gelecek parlaktır; çünkü geçmiş sürekli silinir, tarih sıfırlanır.
Belki de bugün bize düşen en büyük görev, sadece gerçeği savunmak değil, onu hatırlamaktır. Zira unutan bir toplum, zalimin en kolay zaferidir. Unutmak, kötülüğe af dilemek gibidir; hatırlamak ise direniştir. Bu yüzden hatırlamak, bir hafıza eylemidir; geçmişin değil, geleceğin sorumluluğudur. Bir gün adalet yeniden tesis edilirse, o günün temeli bugün susmayanların cümleleriyle atılacaktır. Çünkü çürümenin panzehiri korkusuz bir hafızadır; ve hafızasını kaybetmeyen halk, asla tam olarak yenilmez.