Cité Universitaire… Dünyanın dört bir yanından gelen araştırmacıların, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin yaşadığı, Paris’in ortasında küçük bir entelektüel evren. Her ülkenin kendine ait bir evi, kendi kültürel tonu, kendi ritmi var. Japon evinin önünden geçince bile bir sessizlik ciddiyeti hissedilir; İspanyol evinden kahkaha taşar; Alman evinin bahçesi bile düzenli nefes alır. Türkiye’nin ise bir evi yok. Ama bu bizi durdurmuyor. Bizim masamız bazen yemekhane kuyruğunda, bazen bahçede bir bankta, çoğu zaman da arkadaşlarımın küçücük odalarında kuruluyordu. Bugün size 49W isimli bir YouTube kanalından bahsedeceğim ve o yurtta doğan arkadaşlıklarımdan.

49W’nin hikayesine dışarıdan değil, yakından, ama içinde değil; bir sandalye kadar mesafeden tanığım. Daha bu kadar tanınmadan, ekipman bile yokken, sadece fikir ve merak varken başlamış bir yolculuğun sessiz izleyicisiyim. 49W’de içerik hazırlayan Mehmet Yaşar Altundağ ve Ömer Gemalmaz; ikisi de Cité’den arkadaşlarım. Onları önce insan olarak tanıdım, sonra fikir üreten halleri geldi. Ve inanın, onları arkadan izlemek bile başlı başına bir tecrübe.

Yasar, ansiklopedi gibi dolaşan bir enerji topu. Bog aziçi’nin bahçesinden Sciences Po’nun amfilerine, oradan Türkiye politikasının karanlık dehlizlerine bir nefeste atlayan türden. Sciences Po’daki yüksek lisansını bitirip Türkiye’ye dönmesi bile bu temposuna engel olmadı. Bir siyasi sorum olduğunda telefonum otomatik olarak ona dönüyor.

Ömer ise başka bir evrenin çocuğu. O da Boğaziçili. Sciences Po’daki doktorasına devam ederken, 49W’de içerik üretmeye devam ediyor. Bir konuya dokundu mu, önce açısını, sonra bağlamını, sonra da ihtimal setlerini hesaplıyor. Konuşmaları tam ölçülü; zaten bir saat kotası var. Bazen düşünüyorum, konuşmayı mı sevmiyor, yoksa sadece benimle mi konuşmuyor? (Bu sorunun cevabını hiçbir zaman alamadım; çünkü kotayı dolduruyoruz.) Ama kamera açıldığında bambaşka biri oluyor: sakin, metodik, analitik. Dünyayı anlamlandırırken cerrah gibi davranan bir zihin.

49W’nin ilk zamanlarına şahidim. Profesyonel ışık yoktu, mikrofon yoktu, kamera bile bazen telefondu. Çekimlerin çoğu, Sorbonne’da doktora yapan arkadaşımız Ebubekir’in 13 m²’lik yurt odasında yapılıyordu. O odanın zevkli düzeni kendisini adeta stüdyoya çeviriyordu. O dar mekânda anlatılan dünya ise hep çok genişti.

Onları izlemek ayrı bir zevk. Farklı düşünebileceğimiz yüzlerce konu var; hatta bazı videoları izlerken sinirleniyorum. Ama o kadar bilimsel, o kadar temiz ve objektif anlatıyorlar ki elimde karşı çıkacak malzeme kalmıyor. Kendileri de her konuda anlaşamıyorlar zaten. 49W’nin güzelliği de burada; fikirler çarpışıyor, insanlar değil.

Yemekhane kuyruğu ise bizim küçük ritüelimizdi. Akşam 18.00 olduğunda Cité’nin o meşhur yemekhane kuyruğu dünyanın en amatör ama en dürüst siyaset laboratuvarına dönüşürdü. Yarı ciddi, yarı mizahi, ama hep ilginç tartışmalar yapardık. Dünya siyaseti, ekonomi, Türkiye, Fransa, Avrupa, spor… Her şey o sıradaydı. Kuyruk ilerlemezdi ama sohbet ilerlerdi.

Ben 49W’nin kadrajında hiç olmadım. Hiç kamera tutmadım, içerik yazmadım, montajına dokunmadım. Ben sadece tanıdığım iki parlak aklın, imkansızlıkların ortasında bile dünyayı bilimsel bir dille anlatmaya çalışmasına tanığım. Onların büyümelerini izlemek bile başlı başına bir hikâye.

49W bugün daha görünür, daha profesyonel, daha takip edilen bir platform. Ama benim için hala şöyle başlıyor: Cité’nin küçük odalarında, arkadaşların dünyayı tartıştığı uzun geceler. Bir odanın duvarlarına sığmayan ufuklar. Bir avuç insanın merakla büyüttüğü fikirler.

Ben oradaydım; dışarıdan ama yakın. Onları izlerken bazen güldüm, bazen düşündüm, bazen kızdım. Ama hep gurur duydum. Çünkü 49W, hepimizin anlamaya çalıştığı dünyanın karmaşasını; küresel gündemin, siyasetin ve ekonominin en karmaşık meselelerini bilimsel, sade ve tarafsız bir dille açıklıyorlar.

Tam dedikleri gibi, genç, bağımsız, rafine. Bence dünyayı 49W ile takip edin.