2 Temmuz Çarşamba akşamı, değerli gazeteci arkadaşımız Tuncay Mollaveisoğlu’nun Tele 1’deki Anında Manşet Programında Tarım Orman İş Sendikası Kurucu Başkanı Şükrü Durmuş ile birlikte idik. Ondan da çok değerli bilgiler öğrendim.
Şükrü Durmuş’tan öğrendiğimize göre, bugün çıkan orman yangını sayısı ile 1980’li yıllarda çıkan orman yangını sayısı aynı. Ancak yanan alan miktarı yaklaşık 100 kat arttı.
Durmuş bunun birçok nedeni olduğunu anlattı. Eskiden Or-Köy diye bir Müdürlük, Orman Köylüsü ile işbirliği yapardı. Kış aylarında yangınla mücadele için eğitim verilirdi, orman köylüleri, yangın mevsimi başlamadan kurumuş yapraklardan oluşan örtüleri temizler, üç beş kuruş da kazanırdı. Yangın çıktığında da ilk müdahaleyi orman köylüleri, ellerinde kazma kürek ve süpürgelerle, örtü yangınına yaparlardı. Şükrü Durmuş’a göre, orman yangını önce örtü yangını ile başlıyor. Köylüler, ellerinde herhangi bir teçhizat olmadan kazma kürek ve süpürgelerle ilk müdahalede bulunuyorlardı. Örtü yangınına yapılan müdahale sonucunda da yangını büyümeden söndürme oranı yüze 80’leri buluyordu. AKP iktidarı Or- Köy’ü kapattı. Ormanların ekonomik faydasını orman köylüsünden alıp özel şirketlere devretti.
Orman yangınlarının arkasında ormanlık alanlarda maden ruhsatı almış madenciler, otel yapmak isteyen turizmciler, hiçbir masraf yapmadan sürekli kar elde etme peşinde koşan elektrik dağıtım şirketleri var. Her biri ayrı ayrı vahşi kapitalizm örnekleri… Bunları sürekli konuşuyoruz. Bugün burada pek konuşulmayan başka bir tarafına değinmek istiyorum.
Ormanların hem ekolojik değeri vardır, hem de ekonomik değeri… Ekolojik değeri sayesinde temiz hava, kaliteli oksijen ve su kaynaklarınız zenginleşir. Ahşap hayatın her alanında insanoğluna gerekli bir malzemedir ve hammadde kaynağı da ormandır. O nedenle ekolojik değer ile ekonomik değer arasındaki ilişkiyi doğru kurmak gerekir.
Tarım Orman İŞ Kurucu Başkanı Şükrü Durmuş’tan öğrendiklerimi özetliyorum. Eskiden kullanılan altın oran, üçte bir kuralı uygulanırmış. Şöyle: Her orman, her canlı organizma gibi her yıl büyüyor. Yine her yıl belirli miktarda ağaçlandırma yapılıyor. Orman Bakanlığı görevlileri tespitte bulunurmuş. Bir orman kaç birim büyüdüyse üçte biri, kesilip ekonomiye kazandırılır, üçte biri, yangın veya diğer felaketlere karşı yedeğe alınır, diğer üçte biri de orman varlığının, servetin artırılması için ayrılırmış.
Şöyle örnek veriyor Şükrü Durmuş. 1000 liranız var. 300 lira faiz geliri elde ettiniz. 100 lirasını harcıyorsunuz. 100 lirasını kara günler için yedek akçe olarak kullanıyorsunuz, 100 lirasını da ana paraya ekleyip varlığınızı artırıyorsunuz.
Peki biz ne yapıyoruz? Ormanları çok uluslu özel şirketlere peşkeş çekip kesiyoruz. Yakıyoruz, Şükrü Durmuş, yanan ağaçların tamamen kül olup gitmediğini söylüyor. Bu ağaçlar da MDF ve yonga üretiminde kullanılıyor.
Bugün Avrupa ve gelişmiş ülkeler orman varlıklarını koruyorlar ve ahşap ihtiyaçlarını bizim gibi gelişmekte olan ya da geri kalmış ülkelerden karşılıyor. Mesela sadece Kastamonu’da bir şirket, bütün Avrupa’nın MDF ihtiyacının yüzde 70’ini, Kastamonu ormanlarını keserek karşılıyor. Uydu haritasından bir Avrupa’daki orman varlığına bakın, bir de Türkiye’nin… Tam bir sömürge ekonomisine döndük. Var olan bütün doğal kaynaklarımız yağmalanıyor. Gelecek nesillere sadece borç, yağmalanmış ve çölleşmiş bir ülke bırakıyoruz.