Benzeri ancak sömürge ülkelerde görülen madencilik yasası; zeytinlikler, sulak alanlar, ormanlara saldırının yolunu açtı. Zeytinliklerin talan edilmesine dair iktidar tam 11 kez girişimde bulunmuş, bu girişimler 10 kez ya halkın tepkisi ya da Danıştay’ın kamu menfaati tanımlaması gibi gerekçelerle durdurulmuştu.
Ama yurttaşların ve toplumun doğal kaynaklarına göz diken bir avuç çıkar grubu 11’inci denemelerinde yasayı meclisten geçirdi. Eski yıllarda arkalarında yasa olmadan da özellikle Milas Akbelen’de arkasına jandarmayı da alarak yurttaşların tapulu mallarına saldıran madenciler, bu kez de yine jandarma marifeti ile zeytinlikleri sökmeye başladılar. Yurttaşlar direniyor.
Bu kez kanunun iptali için, farklı partilerden toplam 260 milletvekili Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Bazı davalar ve konular vardır. Geç gelen adalet, adalet değildir. Ortada telafisi mümkün olmayan zararlar mevcuttur. Yasa çıkarken, “Zeytin ağaçları sökülmeyecek, taşınacak” diye halkı yanıltan açıklama yapmışlardı. Zeytini bilenler ve tarım uzmanları, bunun mümkün olmayacağını söylemişlerdi, ama dinletemediler. İş makineleri gaddar bir şekilde, zeytin ağaçlarını üzerindeki meyvelerle söküp atıyor.
Muğla’daki üç termik santralları işleten saray torpillisi iki şirket, geçtiğimiz yıllarda da çam ormanlarını, zeytinlikleri tahrip etmiş, ancak kömür bulamamışlardı. Mevcut termik santrallar ekonomik ömürlerini tamamladılar. Bölgedeki kömür rezervlerinin ne kadar olduğu tam olarak bilinmiyor. Yeteri kadar var olsa bile, o kömürün çıkartıldıktan sonra ekonomiye katkısı, bölgedeki ormancılık ve tarım faaliyetlerinden fazla değil. O santrallar ille de çalıştırılacaksa, daha yüksek kalorisi olan ithal kömürle çalıştırılabilir.
Ayrıca madenciliğin de iddia edildiği gibi Türk ekonomisine en ufak bir katkısı yok. Yerli ve yabancı madenciler, devletten aldıkları izinlerle, tüm yurttaşlara ait olan madenleri yağmalıyor. Tatlı su kaynaklarına, ormanlara, meralara, tarım alanlarına, zeytinliklere büyük ölçüde zarar veriyor. Elde ettikleri kardan, devlete Afrika ülkelerinden bile daha az pay ödüyorlar.
Madencilik sektörünün Türkiye’nin ulusal geliri (GSYH) içindeki payı sadece yüzde 1. Yani olmasa da olur. Üstelik bu yüzde 1’den elde ettikleri kazançtan devlete verdikleri pay binde iki ile yüzde 1 arasında. Devlete ve halka hiçbir katkıları olmadığı gibi, tarıma, su kaynaklarına, ormanlara verdikleri zarar ortada.
Anayasa Mahkemesi üyeleri neye göre karar verecekler bilemem. Bir avuç yerli ve yabancı madencinin, toplumun tümüne ait kaynaklara el koymasının, doğayı yağmalamasının hukuktaki tanımlamasını da bilemem. Ama bunun ekonomideki adı, Türkiye’nin artık sömürge ekonomisine dönüşmüş olmasıdır. Öncesinde Danıştay engellemişti. Bakalım Anayasa Mahkemesi ne yapacak? Ortada öncelikle telafisi mümkün olmayan zararlar söz konusu. İnsanları, yıllardır yerleştikleri köylerinden, yurtlarından ediyorlar. Ekonomik tahribatın yanı sıra, anayasadaki yurttaşlık haklarına da ağır bir saldırı söz konusu… Umarım Anayasa Mahkemesi gecikmez.