Ülkedeki gelişmeleri endişeyle izliyorum. Takip etmekte ve bilgilenmekte zorlandığımız bu gelişmeler Türkiye’ye ne kazandırır, ne kaybettirir? Millete doğru dürüst anlatan da yok, bilen de…

Etrafımızda ne fırıldaklar dönüyor, Amerika bizden neler alacak, Büyük Ortadoğu Projesi gerçekten Anadolu’yu parçalayacak mı? Hakan Fidan ağzındaki baklayı tam çıkaracak mı? Terörsüz Türkiye senaryosu devam edecek mi? AKP transferlerle Anayasa değişikliği için gerekli sayıyı yakalayacak mı? Kıbrıs’ta yapılacak seçimlerin sonucu Türkiye’yi zor duruma düşürecek mi? Sorular bitecek gibi değil, cevaplarını ise yaşadığımız çapraşık rejimde öğrenmek çok zor. Tepenin kafasından geçen ve aldığı kararları, sadece tepenin ağzından öğrenebiliyoruz. O da, onun uygun gördüğü sınır ve ölçülerde…

Böyle bir ortamda, akıntıya kürek çekmekten öteye geçmeyen konulara kafa yormak yerine, başka bir meseleyi gündeme getirelim. Örneğin havaalanları ve uçak seferleri olabilir mi? Bunların üzerinde pek durulmuyor da…Çok pahalı filan ama güzel hava alanları yaptık. Bazıları yolcu yokluğundan çalışmıyor. Bazıları da iyi iş yapıyor ama iyi yönetilmiyor. Yapımındaki maliyet ve hatalarla işletmeden kaynaklanan kusurların hesabını devletten sormak lazım. Evet alanları özel sektör yapıp işletiyor ama, özel sektöre de devlet veriyor. Öyleyse bunları iyi denetlemek gerekiyor. Uçuşlarda, uçakların kalitesinde, iyi eğitilmiş personelde öyle ciddi bir sorun yok. Sorun alanlara gelişlerde, yolcu indirişlerde, karşılama-uğurlama zorluğunda, trafik planlamasında, alan içlerindeki korkunç pahalılıkta..

Terminallerin giriş ve çıkışlarında tam bir kargaşa yaşanıyor, yolcular büyük zorluk ve sıkıntılar çekiyor. Otoparklar ateş pahası. Yolcusunu karşılamak isteyenler, para vermemek için alana geliş yoluna tek sıra diziliyorlar. Terminale yakın duran araçların ise fotoğrafları çekilip, sürücüsüne cezayı yapıştırıyor trafik polisleri. Dünyanın her yerinde havaalanları, yolcusunu karşılayacak ya da uğurlayacaklara en az bir saat ücretsiz park imkanı tanıyor. Bizde böyle bir usul yok. Parayı ya otopark görevlisine ya da trafik polisine ödemek zorundasınız. Bodrum Havaalanından örnek vereyim. Özel sektörün işlettiği bu havaalanında da trafik tam bir rezalet. Koca kışı uykuda geçiren yönetim, yazın en yoğun zamanında otoparkı büyütmeye ve çatısını güneş panelleriyle kaplamaya karar vermiş. Aylarca eziyet ve zorluk çekti yolcular.

Parkı büyütmelerine rağmen, hala ihtiyaca tam cevap veremiyor. Giden-gelen yolcu giriş ve çıkışlarının önü tam bir rezalet. Siyah kamyonetler. Özel araçlar, taksiler hepsi birbirine girmiş vaziyette. Ne bir düzen, ne bir intizam var. Burada yolcu indirip bindirmek, deveye hendek atlatmaktan da zor. Üstelik yaya geçitleri bile araçlarla kapatılınca, millet valizini geçirecek boşluk arıyor. Kimseye bir şey söylemek de mümkün değil. Herkes öfkeli, barut fıçısı gibi.. Her gün kavga, her gün münakaşa oluyor kapılarda. Bir akıllı yönetici de çıkıp, halledemiyor bu kadar basit bir işi. Dışarısı böyle de, terminalin içi farklı mı sanki? Dükkanlar, kiraları ve sattıkları ateş pahası. Bir küçük şişe suyuna 60-70 lira ödüyor insanlar. Sandviç ya da tostlar 600 liradan başlıyor. Bodrum havaalanında masaj salonu var da, gazete-kitap satan tek dükkan yok. Sanırım gazete-kitap satmayan tek havaalanıdır burası. Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü yetkilileri meydanı böyle boş bırakmamalı, denetim ve kontrollerini ciddiyetle yapmalı, yolcuların rahatını, huzurunu, güven içinde seyahat etmelerini mutlaka sağlamalıdırlar. Bu arada tuvaletlerin de çok pis ve bakımsız olduğunu, kağıt havlu makinalarının sürekli arıza yaptıklarını da söylemeliyim. Dışardaki taksi duraklarının arkasındaki tuvalet de feci durumda.

İstanbul Sabiha Gökçen’e uçuyorum. Havaalanı büyüyor ama, sorunlar orada da aynı. Kapılardaki kargaşa ve trafik rezaleti, Bodrum’dan da beter. Bir türlü düzene sokamıyorlar bu işi. Taksilere daha geniş imkanlar tanıyorlar. Yönetim taksicilere öz, özel araç sahiplerine ise üvey evlat muamelesi yapıyor. Millette para yok diyoruz ama, uçaklar ve havaalanları tıklım tıklım dolu. Giderek azalan kaliteli turistlerin görünümü de hayli değişmiş. Avrupalıların yerini Ortadoğu, Arap ve körfez ülkelerinin turistleri almış. Yurtdışı çıkış harcını da arttırmışlar, 750 yerine 1000 lira ödüyor yolcular. Uçaklarda koltuklar iyice daralmış. Yola çıkacaklar iki ay önceden rejime girip kilo vermeliler ki, daracık koltuklara sığabilsinler. Eskiden sadece Pegasus’unkiler dardı, şimdi hepsi daralmış. Madem Sabiha Gökçen Havaalanından bahsediyoruz, burada Bodrum yolcularına yapılan eziyeti de anlatmalıyım. Ayrıca sadece Bodrum yolcularına değil, bazı turizm bölgelerine giden uçakların binişini, yerin üç kat altına almışlar. Katları in in bitmiyor, dön dön devam ediyor. Yürü Allah yürü anca varıyorsun biniş bölümüne. Batman üst katta, Kars, Diyarbakır, Van üst katta, Dalaman- Antalya-Nevşehir-Bodrum bodrum katta. Zaman zaman mutlaka değişiyordur ama, Bodrum uçakları sürekli bodrum kattan kalkıyor.

Havaalanları ve hava yolculuğuyla ilgili yazacak daha çok şeyler var. Sırası geldikçe bu konuları sık işleyeceğim. Daha sırada İstanbul Havaalanı var, Antalya Havaalanı var, hiç uçak inmeyen alanlarımız var. Siyasetten vakit kalırsa, onları da gündeme taşıyacağız.