Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, emeklileri enflasyon ezdirmediğini iddia ediyor ama ENAG enflasyonuna göre 2020 yılı Ocak ayında 1500 lira olan en düşük emekli aylığının alım gücü bugün 48 bin liraya denk geliyor. Oysa en düşük emekli aylığı 16 bin 800 lira. Emeklinin alım gücü, beş yılda yüzde 65 uçmuş. (Elimizde 2020 Ocak ayından itibaren iki farklı enflasyon hesabı olduğu için son beş yılı hesaplayabiliyoruz. 2002 yılı altın hesabına göre ise olması gereken en düşük emekli aylığı 70 bin 500 lira)
Emekliler, devletin ya da devleti yönetenlerin kulu kölesi değil, aksine bugüne kadar devletin sahip olduğu tüm kamusal varlıkların gerçek sahibi ve patronudur. O nedenle, emeklilere ödedikleri pirimler karşılığı yapılan aylık demelerinin yanı sıra, ulusal gelirdeki hükümet harcaması payının artırılması da, kamusal bir mülkiyet hakkıdır. Türkiye’de emeklilere yapılan hükümet harcamalarının ulusal gelir içindeki yüzde 4.3’ten Avrupa ülkeleri gibi yüzde 11.3’e çıkarılmalıdır.
Kamusal mülkiyet ve yurttaşların bu mülkiyet hakkının felsefi boyutuna gelince…
Liberal düşüncenin kuramcısı, Amerikan ve Fransız Devrimlerinin ilham kaynağı filozof John Locke (1632-1704) mülkiyetin, dolayısıyla servetin kaynağı olarak emeği görür.
Yaklaşık 100 yıl sonra yaşayan ve kapitalizmin işleyiş biçiminin kuramını yazan filozof Adam Smith de (1723-1790), kendi geliştirdiği emek değer teorisi kapsamında servetin kaynağını emek olarak açıklar.
Aradan bir 100 yıl daha geçer. Sosyalist ekonominin kuramcısı Karl Marx (1818-1883) Adam Smith’in emek değer teorisini, kapitalizmi eleştirmek için geliştirmiş, servetin kaynağını emeğin yarattığı artı değer olarak tanımlamıştır.
Üç farklı düşünce sisteminin büyük kuramcılarının 100’er yıl arayla vardığı ortak nokta, toplumlarda oluşan bütün servetler, özellikle de kamusal servetlerin kaynağı emektir. Bugün kamuya ait tüm alt yapıların, yolların, otoyolların, elektrik santrallarının, barajların, elektrik dağıtım şebekelerinin, telekomünikasyon alt yapısının, gökyüzündeki uyduların, devlet tarafından yapılan tüm yatırımların ve elde edilen kazanımların kamusal (toplumsal) mülkiyeti, o ülke vatandaşlarına eşit olarak aittir. Bütün bu hakların arkasında; çalışan, dolaylı ve dolaysız vergi ödeyen, emekli olan, çalışmasa da yüksek enflasyon karşısında bedel ödeyip devletin alt yapı yatırımlarını finanse eden emek sahibi yurttaşlar vardır.
Bu yaklaşımın sonucunda emekli ödemelerinden yakınan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına diyeceğimiz şudur: Elbette devleti yönetenler, toplanan o primleri doğru düzgün değerlendirecek ve insan onuruna yakışan emekli aylığı ödeyeceksiniz. Ama yetmez… Kamusal mülkiyet hakkına saygı gösterip başta emekliler olmak üzere tüm emek sahiplerine bütçeden de kaynak aktaracaksınız.
Kamusal mülkiyet, iktidarı ele geçiren bir zümre ve onların yandaşları için değil, yurttaşların eşitliği ilkesi gereği hepimizindir ve bu varlıklardan ilk faydalanması gerekenler, servetin kaynağını oluşturan emek ve ömürlerinin son dönemlerini yaşayan emeklilerdir.