4 Ekim 1910’da gözlerini dünyaya açtı, 13 Ekim 1956’da hayata gözlerini kapadı. Türk şair, yazar ve çevirmen Cahit Sıtkı Tarancı, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önde gelen şairlerinden biridir. Tarancı’yı ismi geçince hep şu dize aklıma gelir: “Yaş otuz beş! yolun yarısı eder./Dante gibi ortasındayız ömrün./ Delikanlı çağımızdaki cevher,/ Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,/ Gözünün yaşına bakmadan gider.” ‘Otuz Beş Yaş’ şiiriyle özdeşleşen Tarancı, aynı zamanda ‘sanat için sanat’ anlayışına bağlı kalarak, yazmaya, üretmeye devam eder.

Mart 1951’de Varlık’ta yayımlanan söyleşisinde Tarancı, şiir anlayışı hakkında ise şunları dile getirir: “İlk yazılarımda biçim zayıflığı vardı; dize titizliği, ‘bütün’ kaygısı yoktu. Eskiden duymak yeterlidir sanırdım. Ne kadar aldanıyormuşum! Bereket versin, sonradan kendimi toparlayabildim: Ömrümde Sükût ile Otuz Beş Yaş’ı okuyanlar bu farkı görebilirler. Edebiyat anlayışı zamanla oluşur. Villon’dan, Ronsard’dan başlayarak Superville’e, Pierre Emmanuel’e kadar bütün Fransız şairlerini okudum. Hepsinden de çok şeyler öğrenmişimdir. Bu arada özellikle Baudelaire ile Verlaine’e çok şey borçluyumdur; bu şairler insana kişiliğini bulduran türden, ağabey ve dost şairlerdir; insana kötülük değil iyilik ederler. Bizim şairler arasında da, dikkatli bir şiir okuyucusuna çok şeyler öğretecek olanları vardır. Divan şairlerinden, halk şairlerimizden yararlandığım kadar, Yahya Kemal’den, Haşim’den ve daha yenilerden de yoluma ışık serpmiş olan şiirler hatırlıyorum. İşini namuslu gören her şair, kendisinden sonra geleceklere kesinlikle bir şeyler öğretir. Bunun için, genç şairlerin, kendilerinden önce gelmiş olanları dikkatle okumaları çıkarları gereğidir.”

Onun şiir anlayışı, biçimsel olarak klasik gelenekten kopmadan modern duyarlılıklarla harmanlanmış; içerik bakımından ise bireyin iç dünyasını samimi bir şekilde yansıtan bir yapıya bürünmüştür. Tarancı’nın şiirinde estetik değer, yalnızca teknik başarıyla değil, aynı zamanda içtenlikle yoğrulmuş duygu ve düşüncelerin şiirsel bir biçimde ifadesiyle elde edilir.

Cahit Sıtkı, şiiri ‘kelimelerle güzel şekiller kurma sanatı’ olarak tanımlar. Bu tanım, onun şiire bakışını açık bir şekilde ortaya koyar: Şiir, sadece anlam taşımakla değil, biçimsel bir estetik uyum ve görsel çağrışım yaratmakla da yükümlüdür. Bu anlayış, onun şiirlerinde ölçü ve kafiyeye olan bağlılığında da kendisini gösterir. Serbest şiire tamamen kapalı olmamakla birlikte, geleneksel vezin kalıplarını ustalıkla kullanmış, anlam ile biçim arasında bir denge kurmayı başarmıştır.

Cahit Sıtkı’nın şiirlerinde en baskın temalardan biri, yaşama sevincidir. Hayata duyulan derin bir bağlılık, doğanın güzellikleri ve insana dair küçük mutluluklar, onun şiirlerinin dokusunu oluşturan temel unsurlardır. Ancak bu sevinç, çoğu zaman ölüm düşüncesiyle gölgelenir. Ölüm, onun şiirinde bir korku nesnesi olmanın ötesinde, hayatı anlamlandıran bir gerçeklik olarak yer alır.

Cahit Sıtkı Tarancı’ya göre samimiyet, yalnızca insani bir nitelik değil, aynı zamanda estetik bir değerdir. Şiirde anlatılan duyguların, düşüncelerin ya da inançların içten olması, o şiirin bir sanat eseri olarak değer kazanmasını sağlar. Bu anlayış, onun şiirlerini sahicilikle örülü kılar. Yalnızlık, kaybolan aşklar, çocukluk özlemi gibi temaları işlerken kullandığı dilin sadeliği ve doğallığı, okuyucuda derin bir etki yaratır. Bu yönüyle Tarancı, şiirin duygu aktarımı noktasında bir araç değil, duyguların kendisi olduğu fikrini benimsemiştir.

“Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum
Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün
Boş yere üzülmekte mana yok, anlıyorum
Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün
Şükretmek türküsüne daldaki her bülbülün
Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum” diyor Tarancı. Usta şairimizin ruhu şad olsun, iyi ki bu dünyadan geçmiş.