Gerçekten bir etrafınıza bakın ! Nedir bu bağırış çağırış? Kim, kime karşı neyin mücadelesini veriyor? Hangi haktır ki; “söke söke alırız” sloganlarına dönüşüyor?
İşveren kim çalışan kim?
Belediye, tuğla fabrikası mıdır ki çalışanları, hakkını almak için böylesine sekter bir sendikal hareket içinde olsun?
Bu davranış biçimi ile DİSK’in geçmişine önderlik eden Kemal Türkler ve Abdullah Baştürk gibi isimlere haksızlık değil de nedir? DİSK, “bir sorumluluk abidesi olarak” halktan ve haktan yana, vahşi kapitalizme ve emperyalizme karşı emeği savunan, bunun için mücadele verirken bedeller ödeyen onurlu bir sendikadır. Bunu erozyona uğratmak buna gölge düşürmek kimsenin haddi ve hakkı olamaz.
Öte yandan; “emek en yüce değerdir” diye diye gelen bir siyasi partinin Belediye Başkanı da tıkandığı noktada, “ne kadar haklı olsa da” bütün yükü ve hatayı geçmiş dönem Belediye Başkanına yüklememelidir. Bunun da mantığı yoktur. Kaldı ki kamu kurumlarında “hizmet sürekliliği” esastır.
Elbette, herkesin daha iyi yaşama hakkı vardır. Elbette, işçi alın terinin karşılığını fazlasıyla alabilmelidir. Bunda hiçbir beis yok. Bu bağlamda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin elindeki olanakları işçisinden esirgediği düşünülemez.
Ancak bu bir hesap kitap işidir. AKP iktidarının “bütünüyle siyasi kaygılarla” CHP’li belediyeleri “hem hukuki hem de ekonomik” açıdan çalışamaz hale getirmeye gayret ettiği bir süreçte yapılması gereken, sağduyu ile bir araya gelip uzlaşmaktır. Aksi takdirde, bir yandan İzmir halkını üzer, diğer yandan AKP’nin ekmeğine yağ sürersiniz.
Hal böyleyken; birbirine karşı bu kadar acımasız sözler edip, değişik isnatlarda bulunduktan sonra, yarın öbür gün bu grev sona erdiğinde birbirinin yüzüne nasıl bakacak ve nasıl birlikte çalışacaksınız?
Hiç bunu düşündünüz mü?