Memlekette yine bir kargaşa, yine bir karışıklık…
Ne olmuş? İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 23 bin çalışanı greve gitmiş.
Sebep? maaşları 70-80 bin TL yapmamışlar!
Tabii sosyal medyada kıyamet kopmuş:
“80 bin TL miymiş teklif?
“Doktor bile o kadar almıyor, polis hiç almıyor!”
“Az alan kesim sesini çıkarmıyor,
Bir de emekliler var ki maşallah, aylık 14 bin TL maaşla zenginliğin kitabını yazıyorlar.
Ama asıl sorun belli oldu dostlar: İşçiler fazla istiyor!
Yani şöyle düşünün; bir işçi ayda 80 bin TL istiyor çünkü o parayla ancak geçinebileceğini düşünüyor. Bir de buna “çalışmak” diyorlar. Sıcak asfalt döküyor, çöp topluyor, kanal temizliyor, yer süpürüyor.
Şöyle güzelce 14 bin TL’ye razı olup, ayda bir patates-soğan kuyruğuna girse ne olur sanki?
Asıl kahramanlar kim biliyor musunuz?
Ay sonunu nasıl getirdiğini anlatan, ama asla maaşına itiraz etmeyen, “Bunlara bu kadar maaş çok” diyerek gönül rahatlığıyla yoksulluğu içselleştirmiş o güzel insanlar!
Hadi gelin hep birlikte sorgulayalım:
“İşçi neden bu kadar çok maaş alıyor?” demek yerine…
“Ben neden bu kadar az maaş alıyorum?” diye düşünmek fazla radikal olur değil mi?
Yani işçi direniyor, sendika direniş çağrısı yapıyor…
Ama biz? Biz markette sepete sadece ekmek koyup mutluluk meditasyonu yapıyoruz.
İsyan yok, direnç yok; sadece TikTok’ta ucuz yaşam tüyoları!
Bakın mesele çok basit aslında:
Sorun onların fazla istemesi değil, bizim azla yetinmeyi marifet sanmamız.
Ama ne diyelim, herkesin bir mücadele biçimi var.
Kimisi grev yapar, kimisi 3 dilim ekmeği kahvaltıya lüks sayar.
Şimdilik televizyonu açalım, grev yapan işçilere laf sokan yorumcuları izleyelim.
Hem onlara kızarız hem de içimiz rahatlar…
Çünkü biz maaşımızı değil, başkasının maaşını tartışmayı daha çok seviyoruz.