Ülkeyi yönetenler halkın içinde ve halk gibi yaşamıyorlarsa eğer, olan bitenden ve gerçeklerden yeterince haberdar olamazlar.

Ancak yakınlarından, güvendikleri kaynaklardan ve birlikte çalıştıkları bürokratlardan aldıkları bilgilerle hareket ederler. Öyle olunca halkın çektiği sıkıntılara paralel çözümler üretemez, sıkıntıları hafifletmez, televizyon ekranlarından anlattıkları pembe tabloları hayata geçiremezler.60-70 yıllık geçmiş dönemlerin yöneticileri içinde Bölükbaşı, Demirel, Erbakan, Ecevit, Özal gibi korkusuzca halkın arasında gezen, zaman zaman sade vatandaş gibi yaşayanları olmuştur. Gerçi o dönemlerde de problem ve sıkıntılar kolay çözülememiştir ama, millet günümüzdeki kadar hiç sıkıntı çekmemiştir. O dönemlerde de enflasyonu yaşadık, pahalılığı gördük,70 sente muhtaç hale geldiğimizi Başbakanların ağzından dinledik ama, bugünkü kadar çaresiz kalmadık ve geleceğe umutsuz bakmadık hiç.

Geçmişin yönetimlerinde hak-hukuk adalet vardı. İyi kötü demokrasi de işliyordu. Partizanlık ve yandaşlık, suistimal, haksızlık her dönemde görülüyordu ama, yargı-denetim ve kontrol mekanizmaları iyi işlediği için, günümüzde şikayetçi olduğumuz çok tehlikeli ölçülere tırmanamıyordu hiç. Anayasa’yı ve yasaları ihlal kolay değildi öyle. Kale gibi Anayasa Mahkememiz, Yargıtayımız, Sayıştayımız vardı. Hele öyle bir devlet Planlama Teşkilatına sahiptik ki, ona sormadan ve onayını almadan bir toplu iğneye bile yer değiştirtemezdik. Devlet Kurumları güçlüydü, günümüzdeki gibi siyasallaşmamıştı hiç. Sen-ben-bizim oğlan öyle kolay tayin edilemezdi devlet kadrolarına. Çoğu ehil, liyakatli, donanımlı, bilgili ve iyi yetişmiş bürokratlardı.

Kuruşun hesabını soran, yetimin ve kulun hakkını kimseye yedirmeyen ciddi bir mekanizmaya sahipti devlet. Evet o dönemlerde de yolsuzluk, hırsızlık, suistimal olayları görülüyordu ama, devlet bunları takipsiz bırakmıyor, sorumluların yakasına yapışıyordu hemen. Yakın tarihimizde Ecevit hükümetinin (eski AP’li) iki bakanı ile Özal hükümetinin bir devlet bakanının yolsuzluktan hapse atıldıklarını ve yıllarca yattıklarını unutmuyoruz. Günümüzde yolsuzluk, usulsüzlük, suiistimal haberlerinden geçilmiyor ama, bunlarda siyaset malzemesi olarak kullanılıyor. Kamu harcamalarını kontrol mekanizması olan Sayıştay’ın eli kolu bağlı gibi,raporların çoğu Meclis’te görüşülmüyor. Bir görüşülse var ya, kızılca kıyametin kopması bir yana, devlet ve milletçe gırtlağa kadar nasıl borca battığımız hemen anlaşılır.

Yıllardır çok kötü yönetiliyoruz. Hata üstüne hata yapıyor, düzeltmek için ciddi bir çaba sarfetmiyoruz. Günlük yaşıyoruz, günlük politikalar üretiyoruz ve milli menfaatlerden çok siyasi çıkarlara uygun kararlar alıyoruz. Sorarım size Türkiye’nin bugün yeni bir Anayasaya mı ihtiyacı var, yoksa geçim sıkıntısı çeken açlık ve yokluğa mahküm milyonların çığlığını yatıştıracak kararlara mı? Tarımı çökertmişiz, milli eğitimi molla eğitimine çevirmişiz, işsizliği tavana vurdurmuşuz, huzursuz ve çaresiz milyonları sokağa dökmüşüz, sanayiyi durma noktasına getirmişiz. Biz bunları düzelteceğimize. Anayasa’yı değiştirmekle, İmralı’ya heyetler göndermekle, geleceğe yönelik siyasi hesaplarla uğraşıyoruz.

Sadece yönetimi eleştirmekle yetinemeyiz. Muhalefet de pek ondan farklı değil. Seçime daha üç yıl varken, İmamoğlu’nu aday göstermekle doğru bir iş mi yaptılar? Şimdi adayın hapiste, onu çıkartmakta öyle kolay görünmüyor, seçmenini de miting yorgunu haline getirdin. Sonuç sıfır…Oysa tüm muhalif güçleri, tüm sivil toplum kuruluşlarını ,yönetimden şikayetçilerin tümünü bir araya getirmek ve akılcı bir ortak politikaya yönlendirmek daha doğru olmaz mıydı? Ayrıca şikayetçi olduğumuz tüm konularda projeler üretseler ve bunları kamuoyuyla paylaşsalardı ya.. Kalabalıklara aldanmamak, hemen (iktidara yürüyoruz filan)dememek lazım. O kalabalıklar çare diye gördükleri adresin bir işe yaramadığını anlarlar ve o adreste beklemekten usanırlarsa eğer, başka bir çare adresine yönelebileceklerini de unutmamalıyız.

İktidarıyla muhalefetiyle bir silkelenme gereğini düşünmenin, çok zorlu ve tehlikeli günler yaşayan Türkiye’yi düze çıkartmanın, milletin sıkıntılarını hafifletmenin ve genel sorunları çözmenin zamanı çoktan geldi, geçiyor bile…