Dolunayı seyretmiştin uzun uzun pencereden. Ve ayın kucakladığı sessiz gecede yaşarken ölümün ne anlama geldiğini sormuştun bana sevgili dostum, sanki benim gibi bir faninin bilebileceği bir şeymiş gibi. O sıralar ikimiz de damıtılmış sarsıntıların içinden geçiyorduk.

Sana şöyle bir kaçamak bakış atmış ve susmuştum. Ve yıllar yılı da sustum. Diyecek bir şeyim olamazdı, senin gibi akıllı bir adama diye düşünmüştüm çünkü.

Sonraları çekip gittin buralardan çok uzaklara.

Ve belki bana sorduğun sorunun yanıtını biliyordun dostum. Ama sormuştun işte… Belki de beni konuşturmak istemiştin, bilmiyorum.

Umarım iyisindir. Bilirsin, bu hayatta hemen hemen her şeye geç kalan biriyim ben. Onun için de ancak şimdi aklım başıma geldi diyelim ve birkaç kelam edelim yaşarken ölmek üzerine… Kimbilir, belki de birkaç kişinin işine yarar temennisiyle…

Adrenalinin artık yükselmemesidir yaşarken ölüm, heyecanların sonsuza kadar terk edip gitmesidir insanı.

Ele avuca sığmayacak hayallerinin yakılmasıdır aslında, oturup ölümü beklemektir.

Ununu eleyip eleğini asmaktır.

Amansız kasırgaların getirip sahillerine çarptırdığı tutku dalgalarını dizginlemeye çalışmaktır.

Yaşarkan ölmek; kendine, kendi yeteneklerine ihanettir aslında. Geçmişte yaşayıp günü ıskalamak, yarın beklentisiyle avunmaktır. Hemen hemen her olası güzel şeyi binbir bahane bularak ertelemektir yaşarken ölmek.

Herkesin yaptığını yapmak, kendin olmayı başaramamaktır, sürünün içinde kaybolup gitmek, daha da beteri sürünmektir. Hayatın derinliklerine korkusuzca dalamamak, dalmayı başarsan da şayet, bir aşk şiirinin derinliğinden yoksun yaşamaktır yaşarken ölmek.

Hak ettiğinden çok azı olduğunu bildiğin halde yetinmektir biraz da, daha fazlasını istememek o gücü kendinde bulamamaktır. Yaşarken ölmek, hiçbir şey yapmadan mızıldanıp durmak, kendine

acımak ve giderek acıya teslim olmaktır.

Yorulmamak, terlememek, koşmamak, bıkmak, kaçmaya bile cesareti bulamamaktır kendinde.

Derinlere dalıp gizleri keşfetmek yerine; durgun bir gölün üzerinde tembel tembel dolaşan bir yapraktır, yaşarken ölüme daha yakın olan.

Korkuyu baş tacı etmek, yeni serüvenlere atılmaktan ölesiye korkmaktır insanı asıl öldüren şey, sevgili dostum.

Önünde, ulaştığında seni mutlu edeceğine inandığın bir hedefin olmamasıdır.

Yalanlarla yaşamaktır insanı canlı cenazeye çeviren şey ve en muhteşem yalanı kendine söyleyerek hayatı ıskalamaktır.

Bir deli gönüle birçok sevdayı sığdıramamaktır ölüm, alışkanlıkların pençesinde kıvranarak durmaktır hayat boyu. Yerleşik, tanımlanmış olanla idare etmeye kalkmak, uçurumların kenarlarında açan yaban çiçeklerine uzanamamaktır.

Unutmaman gerekir ki, yaşadığın sürece, ancak bir kez karşı karşıya kalırsın Azrail'le. Oysa hayat, her an uzanabileceğin bir yerde yaşanmak için hizmetine girmeye hazır bekler seni…

Sevgili dostum… Söyle bakalım şimdi, öldün mü? Yoksa yaşıyor musun her nerelerdeysen?