Geçtiğimiz haftanın gündemini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Amerika'ya, ABD Başkanı Donald Trump'a resmi ziyareti ve onun Türkiye'ye yankıları oluşturuyordu. Tantanalı gezi, Dolmabahçe Sarayı'ndan başlamıştı. 'Okyanus ötesi diplomasi' uygulayan ABD Başkanı, oğlu jünyör Trump'ı, Reis'e göndererek, Erdoğan'ı, Beyaz Saray kapısından önce, Dolmabahçe Sarayı'nda karşılıyordu.
Erdoğan, 6 yıldır Beyaz Saray'a adım atmamıştı, Uluslararası toplantılar vesilesiyle karşılaştıklarında, öyle ayaküstü görüşmeleri dışında, uzun uzadıya 'laflama' fırsatı bulamamışlardı. Ananelerimize göre, misafirliğe eli boş gitmek hoş kaçmazdı. Belki de ABD Başkan'ı, 'dostluklarına' dayanarak bir şeyler de 'ısmarlamış' olabilirdi!
En iyisi, 'ihtiyacı karşılayacak' hediyelerden bir 'aranjman' yapılmalıydı: nadir toprak elementlerinden eşantiyon, ruhban okulunun tapusu, gümrük mallarında indirim kuponu, nükleer santral için 'mutabakat' zaptı, 225 adet 80 milyar dolarlık Boing uçak bileti, 43 milyar dolarlık doğal gaz tahvili...
ABD Başkanı Donald Trump, Oval Ofis'te, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, Rusya'dan petrol ve doğal gaz almamasını istemişti. Trump, Ukrayna'yı işgali nedeniyle, Rusya'ya uyguladığı mevcut yaptırım ve baskıyı, Türkiye üzerinden de arttırmak niyetindeydi.
Washington'un, Moskova'yı, 'dördüncü nesil savaş'(ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel yıkım) konseptiyle vurmak amacındaydı. Yaptırımlar nedeniyle petrol ve doğal gazda 'dampinge' giden Rusya'dan ucuz petrol ve doğal gaz alan Türkiye'nin 'veresiye defteri' zaten kabarıktı. Türkiye, doğal gazda, Rusya'ya olan 25 milyar dolarlık borcunu, şimdilik 'takmış' vaziyetteydi.
Trump'ın, 'Rusya'nın defterini düreceğim' diye, bizi, Putin ile 'papaz' etmesinin bir alemi yoktu! Bu iş papaz Brunson'a benzemezdi ki! Bir de ortada, Gazprom'la beş yıllık tedarik sözleşmesi vardı. Amerika ile 20 yıllık doğal gaz sözleşmesinin bedeli ise 43 milyar dolardı. Kaçdan alınıp, kaçtan verilecekti doğal gaz? Bekletmeden 'müjdeyi' de vermeliydik: açın camları, açın kapıları.. Kombileri sonuna kadar yakın... Amerika, Kuzey Atlantik Okyanusu Açıkları'nda 10 trilyon metreküpün üzerinde 'doğal gaz' bulmuştu.
Türkiye'nin Rusya bagajı
'Aykırılık' konusunda Putin'in, Trump'tan aşağı kalır bir tarafı var mıydı sizce? İsmet Paşa'nın (İnönü), büyük devletlerle diyaloğa girme konusundaki 'ayı' metaforunu unutmamak lazımdı. Üstelik Türkiye'nin Rusya ile ilgili bagajı hayli doluydu. Türki Cumhuriyetler ile ilişkisini yoğunlaştırmasına, Rusya, oldum olası hiç sıcak bakmıyordu. Adamların uçağını düşürmüş, büyükelçisini devirmiştik. Bir tek 'parmak' atmak mı kalmıştı geriye?
Rus yapımı olduğu için Amerika'nın CAATSA yaptırımlarına takılan S-400'leri, nereye koyacağımızı, ne şekilde saklayacağımızı, Moskova'yı çıldırtmadan hangi ülkeye kakalayacağımızı bir türlü bilemiyorduk, elimizde patlamıştı gerçekten... Sahi, nasıl kurtulacaktık bu lenduhalardan...
2.5 milyar doları, çöpe atmıştık ama 'cenaze' ortada kalmıştı! Aynı akıbet, F-35'ler için ödenen 1.4 milyar doların da başına gelmişti. Zaten bir ülkenin refahı, 'çöplüklerine' bakılarak anlaşılıyordu. Türkiye'yi savunamıyorduk bu füzesavar sistemlerine karşı... S-400'leri, kese biçe uydurup 'soba borusu' yaparak 'fakir fukara' sevindirilebilirdi aslında. Kelepir fiyata haraç mezat, Rusya'ya da geri satılabilirdi dayak yemesek! Tam ortalarından yarılarak Aqua Parklar'da havuza inen 'kayak modülünü' teşkil edebilirdi hin-î hacette... Aslına bakarsanız S-400'leri, Rahmi Koç Sanayi Müzesi'ne bağışlamak, en akılcı çözüm olacaktı. Ama bu kez de, S-400'ler Rahmi Bey'in başına dert açacaktı! Biraz da Washington'a 'nispet vermek' için alınan bizim S-400'ler, bu özellikleri ile 'Dünya Silah Tarihi'ne geçecekti mutlaka...
F-35'in yarısı; F-17.5 eder
Akkuyu Nükleer Santrali yok sayılarak, ABD ile enerji konusunda mutabakat imzalanmıştı. Oysa Rusya, bu santrale 20 milyar dolarlık yatırım yapmıştı. Mersin'de yapımı süren Akkuyu Nükleer Santrali'nin 'serencamını' görebilen var mıydı acaba? Rusya'dan gelecek turistlere 'konaklama tesisi' olarak mı hizmet verecekti? Bu gelişmelere, Rus devlet başkanının tepkisini, hesaba katmışlar mıydı hiç? Putin'e, çocukların Kiremit Oyunu'nda söyledikleri, “Ortada Akkuyu var, yandan geç” mi denecekti!
1.4 milyar doları bayıldığımız halde alamadığımız altı adet F-35 ile F-16'lar konusunda Trump'ın, “Üzerinde biraz daha konuşmamız gerekiyor” tarzı 'kem kümünden' anlaşılıyor ki, Kongre'nin 'çamura yatma' ihtimali vardı. Şöyle bir cevaba da hazırlıklı bulunmak lazımdı, çünkü karşımızda 'kasaba kurnazı' tüccar bir Başkan söz konusuydu; “F-35'leri şimdilik hangarda tutalım da, F-35'lerin yarısını, 'lansman' fiyatına verelim size... Yani F-35'in yarısı F-17.5 eder, 'kanat-gövde' ağırlığından ve geniş 'aviyonik' özelliğinden '%8.57 indirim'e gidersek, yaklaşık F-15.99'a gelir, yuvarlarsak da F-16 ortaya çıkar... Bu hesabı, kitabı kongrede yapar, F 16'larla 'modernizasyon kitlerini' aradan çıkarırız”
Memlekette, 'arşa' giden pahalılık, 'ipini koparmış' enflasyona laf geçirememe, vatandaşın gırtlağına yapışıp, bırakmayan geçim sıkıntısı, 'dolar çüşmesin'(!) telaşı, kapıyı tıktıklayan dış borçlar, 'topu diken' orta ölçekli işletmeler, adresi yurt dışına taşıyan yatırımcılar, birbirini kovalayan konkordatolar, 'çaresizlikleri' yutan tüketici kredileri, limitlerine 'omuz atan' kredi kartları, 'Körfez Ülkeleri' ile 'İngiliz Tefeciler' arasında 'pinpon' topuna dönen Mehmet yağdı yağmur, çaktı Şimşek'in 'swap, supap' sarmalına dolanması gibi her alanda kendini hissettiren ekonomik buhran varken, 80 milyar dolarlık 225 adet Boing alımı sözleşmesini, bütçenin hazmedebilmesi hayli zor gözüküyordu. Belki de tek tesellisi, havaya uçup giden milyon milyar doların aksine, bu uçakların envantere girmesi olacaktı. Gelecek Airbus'lardan sonra da, 'filoya yetmiyor' diye yeni bir 'havalimanı ihalesi' açılırsa, saşmamak lazımdı! 'Yangın söndürme uçakları' mı? Önümüz kış... O da bir sonraki ' Amerika Gezisi' ne kalmıştı.
Evlerden Irak, İsrail'e yakın
Basına kapalı 'ikili' görüşmede Erdoğan, “Dostum Trump, CAATSA yaptırımlarından, bizim KAAN uçaklarını, 'motorsuz' uçurmamız çok zor oluyor; Kongre ,'CAATSA' yaptırımlarını, artık işimize 'KATMASA' diyorum” şeklinde bir talepte bulunmuştur herhalde...'Kasaba tüccarını' aratmayan Donald Trump, bulmuş bizim Reis gibi 'yağlı müşteri'... Kaçırır mıydı hiç? Tezgahın önünde, arkasında ne varsa çıkarıyordu birer ikişer: ''Doğal gaz var, nükleer enerjimiz mevcut, 'Boing' tavsiye ederim geniş , ferah... İster F-16... İstersen F-35 olsun... 'Patriot' geldi yeni... Al git dua edersin... 'Evladiyelik' bunlar...” ABD Başkanı'nın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Beyaz Saray'da izzet-ikramda bulunması, Washington'un Ankara'dan beklentisinin, tahminlerin ötesine geçtiğini ortaya koyduğu gibi, Trump'ın, geçmişe dönük Reis'e iade-i itibar göstergesiydi. Trump'ın, Erdoğan'ın sandalyesini tutması da belirgin bir örneğiydi bunun...Ama sağı solu belli mi olurdu Trump'ın? Sandalyeyi tutar da, tam otururken, aklına eser, altından çekerdi de! Trump bu! 'Evlerden Irak, İsrail'e yakın!
Üçüncü Meşrutiyet
ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Temsilcisi Tom Barrack, “Türkiye için en iyi sistem, 'Osmanlı millet' sistemidir” sözleriyle 'yanlış' teşhis koyuyor, Birleşik Devletler'in 47. Başkanı ile birlikte yaptıkları ' konsültasyonun' sonucunda, Amerika'nın başhekimi Donald Trump'ın 'raporunu' açıklıyordu: “Türkiye'ye ihtiyacı olan 'meşruiyeti' verelim” Herhalde bir 'dil sürçmesi' ya da 'mutat' bir 'tercüme hatası' çıkmıştı ortaya... 'Müstemleke valisi' tavırlı Tom Barrack, 'meşrutiyet' mi demek istemişti acaba? Osmanlı'daki Birinci ve İkinci Meşrutiyet'ten sonra, şimdi de 3.Meşrutiyet mi oluyorduk! O dönemin Osmanlısı'nda yönetim nasıldı; Padişah Efendimiz ve Meclis-i Umumi...
Nasıl çığırılıyordu; 'Halime'm' türküsü; 'Tombaraksın' Halime'm tek başına gel / Ben gidiyor 'Suriye' düş peşime gel...
Bir diğer fenomen; ABD Dışişleri Bakanı 'Kübalı' Marco Rubio... Rubi midir, bordo mudur, mor mudur her neyse... 'Muhatabı' olmadığı halde, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ima yoluyla göndermece yapıyordu. Soğan-ekmek bir yana, “Yurt içinde 'Reisi' eleştirebiliriz ama yurt dışında Erdoğan'ı rencide ettirmeyiz” Politik mizahın da böyle bir 'raconu' vardır. Biz de 'mühür' yok ama 'kalem' var. '42 bin fitten uçan gazeteciler'in, Amerika'dan dönüş yolunda, Reis'e yöneltecekleri sorular, saatler öncesinden, 'Medya Ombudsmanı' arkadaşımız Faruk Bildirici'ye ulaşmıştı bile...'Çoktan seçmeli' yerine, 'açık uçlu' tercih edilen bu soruların , ÖSYM tarafından 'sızdırıldığı' tahmin ediliyordu.
Ulusların Sam Amcası; USA'dan izlenimler böyleydi işte...