Kıbrıs seçimlerinde Cumhurbaşkanlığını Tufan Erhürman’ın kazanması, iktidar çevrelerinde, özellikle de MHP kanadında hayal kırıklığı yarattı. Seçim öncesinde yaratılan atmosfer, iki devletli çözüm ya da federasyon arasında bir tercih olacak diye yansıtıldı. Oysa sonuçlar, bu tercihten ziyade, Kıbrıs halkının; AKP iktidarı ve Ersin Tatar politikalarını ezici bir çoğunlukla reddidir.
İki devletli ya da federatif bir çözüm mü olur, yoksa mevcut durum devam mı eder, ileride görülür. Ama Bahçeli’nin Kıbrıs elden gidiyor iması, Kıbrıslı Türkleri epey öfkelendirdi. Gündeme, Kıbrıs’ın Abdülhamit döneminde nasıl İngilizlere verildiği geldi. Ben olaya iktisat tarihi penceresinden bakmak isterim.
Denizciliği besleyen ana kaynak, coğrafya, astronomi, matematik başta olmak üzere bilimdir. Osmanlı’da din uleması, 1583 yılında meydana gelen veba salgını ve depremin nedeni olarak Tophane’deki Rasathaneyi sorumlu tuttu. Şeyhülislam’ın fetvasıyla donanmanın ve bilimin itici gücü olan Tophane Rasathanesi yine donanma tarafından topa tutularak yok edildi. O tarihten sonra Osmanlı’da donanma bir türlü iflah olmadı.
Birinci Dünya Savaşının çıkış nedenleri arasında, Almanya’nın deniz aşırı emperyalizme dahil olması ve 1895 yılında, İngiltere’den sonra dünyanın en büyük ikinci donanmasını kurma projesini hayata geçirmesi olduğunu hatırlatalım.
Deniz gücü ve donanma oluşturmak, devletlerarasında savaş nedeni olacak kadar önemliyken, ikinci Abdülhamit döneminde Osmanlı Donanmasının Haliç’te çürümeye terk edilmesi 1878’te Kıbrıs’ın verilmesinden 1912’de Ege adalarının kaybedilmesine ve Orta Doğu Mısır, Libya’daki toprak kayıplarına kadar birçok yenilginin nedenleri arasında sayılmalıdır.
Abdülhamit döneminde, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 tarihlerindeki Osmanlı Rus Savaşı sonrasında Rusya Balkanlarda büyük üstünlük sağlamış, Rus Ordusu o zamanki adı Ayastefanos olan Yeşilköy’e kadar gelmişti. Başkent İstanbul’un kurtarılması için 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Anlaşması ile Osmanlı çok ağır şartlarla karşı karşıya kaldı. Balkanlar’da Bulgaristan Prensliği kurulması ve hem Balkanlarda hem de Doğu Anadolu’da (Kars Ardahan, Artvin, Batum) gibi toprak kayıpları yaşandı. Üzerine de Osmanlı nakit olarak 300 milyon Ruble Savaş tazminatı ödeyecekti.
Bu ağır şartlar Osmanlı Devletinin Ruslar tarafından yutulması anlamına geliyordu. Osmanlı’nın tek başına Ruslar tarafından yutulması, Rusların sıcak denizlere Akdeniz’e inmesini beraberinde getirecekti. Bütün bunlar da, deniz aşırı İngiliz Emperyalizmi için tehdit oluşturuyordu.
Önce Yahudi bankerler devreye girdi. Filistin topraklarının satılması karşılığında Ruslara savaş tazminatının ödeneceğini söylediler. Abdülhamit Filistin’i vermedi. Devreye İngilizler girdi, 5 Haziran 1873 tarihinde Berlin’de yapılan gizli bir anlaşma ile İngilizler Rusya’ya baskı yapıp Osmanlı’ya destek vereceklerdi. Karşılığında da, görünürde Osmanlı egemenliği devam edecek ama Kıbrıs İngilizlere kiralanacaktı. İngilizler adayı Osmanlı Padişahı adına yönetecekti. Bu anlaşmaya dayanarak İngilizler yaklaşık bir ay sonra 12 Temmuz 1873’de Kıbrıs’ı işgal etti.
İngilizlerin baskısı ile 300 milyon rublelik savaş tazminatı 50 milyon rubleye indi ama Osmanlı borç batağı içinde idi. Osmanlı Avrupalı bankerlere ve ülkelere olan borçlarını ödeyemiyordu. Sonuçta 1875 yılında moratoryum ilan edildi, 1881 yılında da Osmanlı’da vergi toplanması ve Osmanlı Maliyesi Avrupalı ülkelerin oluşturduğu Duyunu Umumiye İdaresine bırakılmıştı.
Özetle, Abdülhamit, Ruslara ödenecek savaş tazminatının indirilmesi karşılığında, Filistin’de toprak satışı yerine Kıbrıs’ı İngilizlere terk etmeyi tercih etmiş ama iki yıl sonra borçlar nedeniyle de Dulunu Umumiyenin kurulmasını önleyememişti. Bilim yerine hurafelerin öne çıktığı, sanayi devriminin ıskalandığı, donanmanın önemsenmediği, borç batağının umursanmadığı ülkelerin kaderi, tarihler değişse bile birbirine benzer.