Lafı hiç eğip bükmeyelim… CHP İstanbul İl Kongresi’nin mahkeme tarafından iptal edilmesi baştan aşağıya siyasi bir karardır. Ve bu karar, 15 Eyül’de görülecek olan, 38’inci CHP Kurultayı’nın iptaline dönük “mutlak butlan” davasında da benzer bir sonucun çıkabileceği izlenimini veriyor. Bu gelişmenin doğurduğu kriz, sadece CHP’nin kendi iç dengelerini değil, siyasetin genelini ve ekonomiyi de olumsuz etkileyecektir.
Ama CHP, alışkındır bu tür krizlere… 1960’larda “Ortanın Solu” tartışmaları, 1970’lerde Ecevit–İnönü çekişmesi, 1990’larda SHP birleşmesi sonrası kadro savaşları… Hepsi il kongrelerinden yükselen dalgaların, partiyi ya yenilediğini ya da sarsıntıya uğrattığını gösteriyor. Bugünkü kriz de bir anlamda bunun güncel yansımasıdır. Ancak bu kez, işin içinde yargı müdahalesi vardır. Özgür Çelik yönetiminin düşmesi, 196 delegenin uzaklaştırılması, yerine kayyum atanması… Ve bu süreç, CHP içindeki güç mücadelelerini de güncelleyecektir.
Kayyum olarak atanan eski Genel Başkan Yardımcılarından Gürsel Tekin’in başkanlığındaki geçici yönetim, partiyi toparlamaya çalışacak. Ancak İstanbul’un stratejik önemi göz önüne alındığında, bu kriz sadece parti içi sıradan bir sorun değildir. Bunun yanında; CHP’nin taban motivasyonu, seçim koordinasyonu ile İstanbul’daki siyasi güveni doğrudan etkilenecektir.
Ekonomiye yansıyan ilk dalgalar ise krizin bir başka boyutu. Borsa ve döviz piyasalarında gözlenen hareketlilik, siyasetin kırılgan ekonomiye ne kadar hızlı sirayet ettiğini ortaya koyuyor.
Tarih, CHP’ye aynı soruyu defalarca sormuş;
Kurumsal bütünlük mü, anlık hizip çıkarı mı?
Taban iradesi mi, hukuki denetim mi?
Güçlü lider mi, demokratik örgüt mü?
İstanbul’daki bu kriz, eğer doğru yönetilmezse partiyi “geçmişte olduğu gibi” parçalayabilir. Ama aynı zamanda, 1972’de Ecevit’in yükselişi gibi bir yenilenme fırsatına da dönüşebilir.
Sonuç olarak, İstanbul’da sadece bir kongre iptal edilmedi; CHP’nin geleceğe nasıl yürüyeceği, demokratik geleneğini koruyup koruyamayacağı ve tabanın sesini ne kadar duyacağı sınanıyor. Bu kriz, partinin hafızasında yeni bir kırılma, ama aynı zamanda yeni bir sayfa açma şansı da yaratıyor. Bu bağlamda CHP, AKP iktidarının yargıyı kullanarak uyguladığı “böl ve yönet” tuzağına düşmemeli ve CHP örgütü enseyi karartmamalı.