Bir zamanlar İzmir’in bir ilçesinde kaldım bir süre. İlçede, epey yorgun demokrat vardı. Birkaçı eski dosttu. Dostlardan biri orta yaşlı bir adamla tanıştırdı beni. “Arkadaş seninle önemli bir şey konuşmak istiyor, benim için kırma” dedi ve gitti. Bir saatlik konuşmanın ardından bu dertli adam hakkında izlenimlerim şunlar oldu:
Her ilişkisinde annesinin engeline takılıyordu. Beğendiği kadını annesinin de beğenmesini istiyordu. Annesi aslında evlenmesini istemiyor. Ama bunu açıktan söylemek yerine işi yokuşa sürüyor. Adam kadınlarda annesini arıyor aslında. Tek erkek çocuk… Babası ölmüş erken yaşlarında ve annesiyle bağı daha da perçinlenmiş. İçe dönük biri. Baba ölünce daha da kapanmış. İlişki kuracağı kadın ve annesi arasındaki dengeyi kuramamış. Tanıştığı hiçbir kadına tam olarak duygu dünyasını açamamış. Ve böylece annesi hayattayken sağlam bir ilişki kuramayacağını anlamış. 60 yaşındayken, annesini kaybetmiş. Derin bir üzüntünün pençesindeymiş. Ancak artık özgür olduğunu da düşünmeye başlamış ve bir sorunu daha olmuş. “İnsan içinde, artık annem yok, kafama göre bir kadın seçebilirim düşüncesini keşfedince dehşete kapılıyor usta. Kendinden utanıyor. Anneyi kaybetmenin acısına bir de bu utanç ekleniyor” dedi acı içinde.
Bir şey diyemedim. İzin isteyip kalkarken, bir zarf uzattı bana ve “Anneme göre iyi bir ilişki için sormam ve yanıtlarını almam gereken 35 yıllık sorular var içinde. Sakladım bunu. Lütfen sonra bir bakın,” dedi.
Dertli adam gittikten bir süre sonra açtım zarfı…
İşte annenin soruları…
“Kız sevgi dolu bir ailede mi büyüdü, yoksa ihmal mi edildi? Kızın zayıf ve güçlü yanları nedir? Daha önce erkek arkadaşı oldu mu? Olmuşsa kimlerdi? İstediği ilişki türü ne? Karşı cinse ve cinselliğe bakışı nasıldır? Varsa hobileri nelerdir? Evcimen mi, gezmeye eğlenmeye düşkün mü? Çocuğa bakışı nedir? Anaç biri mi? Güzel bir kız mı? Yönetebileceği bir erkek mi istiyor hayatına, yoksa birlikte yürüyeceği bir hayat arkadaşı mı? Mesleği ne? Hedefleri var mı? Kıskanç biri mi? Sahiplenen bir kız mı? Vicdanlı mı? Sabırlı mı? Özverili mi? Çalışkan mı? Hoşgörülü mü? Saygılı biri mi? Bencil mi? Öfkeli biri mi, yoksa sakin mi? Arkadaşları kimler? Erkeğin ailesine saygılı mı? Evlenene kadar sevgili, imzadan sonra sadece kocası mı olursun? Yetenekli mi? Erkeğine değer verir mi? Sadık mı? Takıntıları var mı? Yeniliklere açık mı? Kendisini eleştirebiliyor mu? Özgüvenli mi? Dindar mı, inançlı mı, deist mi, ateist mi? Nelere güler? Paraya bakışı nedir? İnsan bağımlısı mı? Yalnızlığa bakışı nedir? Akılla mı, duygularıyla mı karar veriyor? Korkuyla ilişkisi nasıl? Sorunların üzerine mi gidiyor, yoksa kaçıyor mu?”
“Beni bile fena halde daraltan bu yıllanmış ahret soruları nedeniyle hayatında hep tek tabanca takılmak zorunda kalmış zavallı adam” diye söylendim birkaç kez…