Dev kaya, Atatürk ve bir öğretmenin hayalden gerçeğe dönüşen hikayesi
Ayvalık’tan Bergama’ya kadar uzanan bu eşsiz yayla, benim için her zaman bir nefeslenme, bir sığınma alanı oldu. Ancak tüm gezilerimde tek bir görüntü vardı ki, beni her seferinde durup düşündürürdü: Bağyüzü köyünden geçerken yolun kıyısındaki dev kaya ve üzerinde oturur vaziyette, elinde kalemiyle Mustafa Kemal Atatürk Anıtı
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu, Samsunlu Süha Şen, yıllar önce Almanya’ya Türkçe öğretmeni olarak atanmış ve uzun yıllar görev yaptıktan sonra emekli olunca Ayvalık’a yerleşmiş. Çevreyi tanımak amacıyla sık aralıklarla geziler yaparmış. Benim de çok büyük keyif alarak geziler yaptığım; Ayvalık’tan Bergama’ya kadar uzanan Kozak Yaylası, yemyeşil ormanlarıyla, fıstık çamlarıyla, şırıl şırıl akan dereleriyle muhteşem görselliklerin yaşandığı bir bölge.
Her fırsat bulduğumuzda o güzergahta gidip geldiğimizde, Kozak Yaylası’nın çam kokulu serin rüzgârı yüzümüze vururken, bazen insanın içini ürperten bir sessizlik de eşlik eder bu coğrafyaya. Binlerce fıstık çamlarının arasında, çok sayıda kuş türünün seslerinin eşlik ettiği bu sessizlik, aslında yüzyılların taşıdığı bir kadimliğin fısıltısıdır diye düşünüyorum.
Yaylanın farklı yerlerine sanki bir el aracılığıyla özenle, titizlikle serpiştirilmiş Kozak köylerini gezmek burada sıklıkla yapılan şeylerden. 1’i Ayvalık’a, 16’sı Bergama’ya bağlı 17 köy buluyor. Bağyüzü, Demircidere, Çamavlu en bilinenleri olmak üzere, Yukarıbey, Hisarköy, Ayvalar, Hacıhamzalar, Okçular, Güneşli (Tekke), Göbeller, Terzihaliller, Kaplan, Aşağıcuma, Aşağıbey, Hacıhamzalar, , Yukarıcuma Karaveliler, Kıranlı köyleri,
Ayvalık’tan Bergama’ya kadar uzanan bu eşsiz yayla, benim için her zaman bir nefeslenme, bir sığınma alanı oldu. Ancak tüm gezilerimde tek bir görüntü vardı ki, beni her seferinde durup düşündürürdü: Bağyüzü köyünden geçerken yolun kıyısındaki dev kaya ve üzerinde oturur vaziyette, elinde kalemiyle Mustafa Kemal Atatürk Anıtı…
Yıllar boyunca bu anıtın hikâyesini merak edip durmuş, ama bir türlü peşine düşememiştim. Ta ki bir gün, yıllardır, Atatürk Anıtı’nı anlata anlata bitiremeyen rehber dostum Mehmet Gülümser’in sözleri ve üstat Sadi Subaşı’nın unutulmaz yazısı beni yeniden harekete geçirene kadar…
Cumhuriyet öğretmeni
Hikâyemizin ana kahramanlarından biri, Samsunlu bir Türkçe öğretmeni: Süha Şen.
Türk Dili ve Edebiyatı mezunu Süha Şen, yıllar önce Almanya’ya atanmış, uzun yıllar boyunca orada Türkçe öğretmenliği yapmış aydın bir Cumhuriyet öğretmeni, Atatürk sevdalısı. Hemen herkes gibi, emekliliğinden sonra Ayvalık’ın doğal güzelliği sayesinde büyüsüne kapılıp buraya yerleşmiş. Yazlarını köyündeki bağıyla uğraşarak, Almanya’daki kışları da memleket özlemiyle geçirirmiş.
Araştırdığımızda Süha hocamızın, Kozak Yaylası’na duyduğu hayranlık ise dillere destanmış. Bölgeyi dostlarıyla karış karış dolaşır, derelerin şırıltısını dinler, doğanın içinde kaybolurmuş. Ama bu gezilerde dile getirdiği, gündemine taşıdığı çok önemli büyük bir hayali varmış ki, dostlarının anlattığına göre her seferinde aynı cümleyle başlarmış:
“Benim en büyük hayalim; Kozak’ta büyük bir kaya üzerinde bir Atatürk Anıtı yaptırmak.”
Bu cümlenin gücünü, bir Cumhuriyet öğretmeninin kalbinde taşıdığı bağlılıkla birleştiğinde daha iyi anlıyor insan.
Ve evet… Hikâye işte tam da burada başlıyor.
O devasa kaya ile karşılaşma…
Bir gün, düzenli olarak yaptığı gezilerden birinde yol kenarında büyükçe bir doğal kaya bloğunu görür Süha Hoca. Bir anda kalbi hızlanır, birden heyecanlanır, gözleri parlar. Yanındaki arkadaşları şaşkınlıkla ona bakarken, o kaya sanki yüzyıllardır orada kendisini bekliyormuş gibi bir hisse kapılmıştır. Bu kaya, sanki özel olarak hazırlanıp oraya koyulmuş ve Atatürk’ün oturur vaziyette, kalemi elinde, Cumhuriyet’in aydınlık geleceğine bakan bir heykeli için adeta hazır bir platformdur. Süha Hoca taşın sahibini araştırır. Öğrenir ki arazi Bağyüzü köyünde yaşayan Hasan Yücel Koral’a ait.
Ve cesaretle, büyük heyecanla köyün yolunu tutar.
Yıllar sonra kendisiyle Altınova’da buluştuğum Hasan Yücel Koral, o günü gözleri parlayarak, aynı heyecanla anlatıyor. İlk önce kahvelerimizi içtik, sonra konuya girince sesi değişti, bambaşka bir tını geldi:
“Süha Hoca çıktı kapımıza kadar, geldi, kaya için araziyi satın almak istediğini söyledi. ‘Atamız için bir heykel yaptıracağım’ dedi. Bana para teklif etti. Ben de ona dedim ki: ‘Hocam, Atamız için bu arazi satılır mı? Sınırını sen çiz, ne kadar lazımsa hepsi sana armağanımız olsun.’”
Bu sözleri söylerken hâlâ gururlu, dimdikti Hasan Yücel Koral. O anı anlatırken bir yandan eşinden, köyün o günkü heyecanından, insanların şaşkınlığından bahsetti. Köylüler önce anlam verememişti elbette. “Kim Atatürk Anıtı’nı köye yaptırır ki?”, “Bu kadar büyük kaya ne işe yarar?” diyenler olmuş. Ama Süha Hoca’daki o ışığı görünce, tüm köy halkı da Süha Hoca’ya destek verip topluca destek vermişler.

Öktem’in projeyi kabul edişi
Süha Hoca hiç zaman kaybetmeden Türkiye’nin en önemli heykeltıraşlarından biri olan Prof. Dr. Tankut Öktem’e gider. 2001 yılıdır. Tankut Hoca o dönem Manisa’da Türkiye’nin en büyük, dünyanın üçüncü büyük Kuvay-ı Milliye Anıtı üzerinde çalışmaktadır.
Süha Hoca Atatürk Anıtı projesini heyecanla ve duygu yüklü bir şekilde anlatır. Tankut Öktem sessizce dinler… Sonra şöyle der:
“Bu anlamlı projenin bir parçası olmaktan onur duyarım.”
Ve tarih başlar yazılmaya
Heykel, Atatürk’ün Kastamonu gezisindeki kıyafetiyle, elinde kalemi, sol kolunun altında beş kitapla tasarlanır. Bu kitaplar; Milli Mücadele, Cumhuriyet, devrimler, sanat ve Nutuk’u temsil eder. Anıtın gövdesine Mevlana’dan Yunus Emre’ye uzanan büyük düşünürlerin sözleri işlenir. 2002’de açılış… Bir köyün, bir öğretmenin, bir ülkenin gururu
2002 yılında anıt büyük bir törenle açılır. Kurdelesini Hasan Yücel Koral’ın eşi Gülşen Hanım keser. Köy, o gün adeta bir bayram havasına bürünür. İnsanlar kayaya tırmanır, fotoğraflar çekilir, dualar edilir. Süha Şen için bu, hayattaki en büyük mutluluklardan biridir. Bir öğretmenin, Cumhuriyet’e duyduğu sevgiyle başlayan hayal gerçek olur.
Yıllar sonra ben
Onlarca kez geçtiğim yol, her seferinde beni durup düşündüren kaya…
Süha Hoca’nın vefat ettiğini öğrendiğimde o büyük hayalin sahibine dua ettim. Ardından Yücel Koral’a ulaşma gayretim başladı.
Ayvalık Belediyesi’nde birlikte çalıştığım mesai arkadaşım ulaşım amiri İsmail Uğurlu’nun aracılığıyla oğlu Şükrü Koral’a ulaştım. Sonra Yücel Koral’ın Altınova’da kızı Özlem Öner Hanım’ın yanında yaşadığını öğrendim. Oğlu Şükrü Koral beni aracıyla gelip aldıktan sonra, yolda giderken, içimde bir sevinç, büyük bir merak ve buluşma heyecanı… Bazen hangi ülke olması önemli değil, bizim için Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi büyük devrimler yapan liderlerin hatırası adına yapılan anıtlar, en çok böyle küçük gibi görünen ama çok büyük anlam taşıyan hikâyelerin içinde adeta devleşir. Bir öğretmen, bir köylü, bir heykeltıraş, bir kaya, bir hayal. Ve bugün hepimizin yol kenarından geçerken başını kaldırıp saygıyla baktığı bir Atatürk heykeli…
Ve o buluşma…
Hasan Yücel Koral’ın, konukseverliği, sofrası, sıcaklığı, anlatma isteği… Sanki 20 yıl önceki o heyecan hiç sönmemiş. O günü, Süha Hoca’nın gelişini, projesini, kayayı satın almak isteğini dün yaşamış gibi tekrar tekrar duygularını da katarak anlattı. Hasan Yücel Koral’ın bir isteği daha var. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin Atatürk Anıtı’na sahip çıkmasını, arazinin istimlak edilmesini, çeşmeye su getirilmesini ve ailelerin çoluk çocuk buraya gelerek, bu anlamlı alanda bir gün geçirmelerini arzu ediyor.

Son söz…
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu, Samsunlu eğitimci Takmaz Süha Şen 24 Mart 2013’te hayata veda etmiş ve Ayvalık Mezarlığı’na defnedilmiş.
Ama ardında bıraktığı şey yalnızca bir heykel değil; bir ülke sevgisi, bir idealizm, bir öğretmen ruhu. Her fırtınada, her güneşli günde, Kozak Yaylası’nın o dev kayasında Atatürk bize göz kırparken, aslında Süha Hoca’nın hayali de yaşamaya devam edecek sonsuza kadar...