Dünyada, küresel gelir ve servet dağılımlarını inceleyen kuruluşlardan olan İsviçreli banka UBS’in 2024 yılı için küresel servet raporu geçtiğimiz hafta açıklandı.
Türkiye için sonuçlar şaşırtıcı değil. Dünyada dolar milyonerlerinin sayısı yüzde 1.2 artarken, en fazla artış yüzde 8.4’le Türkiye oldu. Dünya ortalamasının yaklaşık 7 katı… Allah versin, “Nazar etme ne olur, çalış senin de olsun” diyeceğim de veriler bu servet artışının ekonomide büyüme, teknolojik gelişme, iş hayatında başarı hikâyeleri gibi hikâyelere dayanmadığını gösteriyor. Halkın yoksullaştırılarak kamu kaynaklarının zengine aktarılmasından söz ediyoruz. Nüfuz ticaretine dayalı devlet destekli politikalar ve uygulanan para- maliye politikalarının çarpık bir sonucu… Türkiye, ekonomide büyüse, herkes bu büyümeden bir nebze payını alsa, elbette bazıları daha fazla pay alarak servetlerine servet katsa diyecek bir şey yok. Aynı dönemde Türkiye’de ortalama servet yüzde 15’e yakın geriledi. Halk fakirleşti, küçük bir grup daha da semirdi.
AKP iktidarı boyunca gözlenen gelir ve servet eşitsizliği, 2024 yılında artarak devam etti. Türkiye’deki dolar milyoneri sayısı UBS’e göre 68 bin kişi… Yani nüfusun binde 8’i… İşviçreli UBS, İngiliz Oxfam gibi kuruluşların Türkiye’deki servet dağılımına ilişkin yaptıkları araştırmalarda çıkan sonuçlar yaklaşık şöyle:
-Nüfusun yüzde 1’i toplam servetin yüzde 40’ını,
-Yüzde 9’u toplam servetin yüzde 30’unu,
-Yüzde 40’ı toplam servetin yüzde 27’sini
-Yüzde 50’si de toplam servetin yüzde 3’ünü alıyor.
Yeri gelmişken, geçtiğimiz günlerde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun açıkladığı verilere bakalım. Türkiye’deki toplam mevduat büyüklüğü 17 trilyon lira. Bir milyon lira ve üzerindeki mevduata sahip olanlar, toplam mevduatın yüzde 78’ine sahip. Türk Lirası mevduat milyonerlerinin nüfustaki payı ise yüzde 2.5… 2020 yılında milyonerlerin toplam mevduat içindeki payı yüzde 55 iken 2025’te yüzde 78’e çıktı. Bu veri de bize özellikle 2020 yılından bu yana Türkiye’de yüksek enflasyon ve ekonomi politikaları ile nüfusun nasıl hızla yoksulluk sınırının altına itildiğini gösteriyor.
Türk Lirası milyonerlerin bankadaki 13 trilyon 260 milyar liralık mevduatına bankalar her ay 600 milyar lira civarında faiz ödüyor. Bu yüksek faiz nedeniyle gelir ve servet eşitsizliği daha da artıyor. Bir başka veriyi de ben ekleyeyim. ENAG, 2020 yılında enflasyonu ölçmeye başlamıştı. Yaptığım hesaplamalara göre, 2020’den 2024 sonuna kadar asgari ücret ve emekli aylıklarındaki alım gücünde yüzde 70’e yakın erime meydana geldi. Emekli ve işçi,2020 yılında 100 birim tüketirken, şimdi 30 birim tüketebiliyor ve buna rağmen enflasyon düşmüyor. Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası ekibine defalarca anlatmaya çalıştık. Anlamadılar. Yüksek faiz, Mehmet Şimşek ya da Merkez Bankası’nın iddia ettiği gibi, enflasyonu düşürmüyor. Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal misali…
Milyonerler, her ay 600 milyar liralık faiz gelirini tüketmeyip mevduata eklese, geniş tanımlı para arzı artıyor. Enflasyonist etkisi oluyor. Yok bu parayı tüketse, talep baskı üzerinden enflasyonist etki yapacak. Zaten sanayi durgunlaşmış, ekonomi yavaşlamış, buna bağlı olarak ithalat düşmüşken, lüks tüketim malları ithalatındaki artışın ve enflasyonun bir türlü dizginlenmemesinin en temel nedeni de bu. Ekonomi politikalarındaki bütün veriler bize şunu gösteriyor. AKP’nin ekonomi politiğinin özeti, toplumun geniş kesimlerini yoksullaştırarak yandaşlara ve tarikatlara kaynak aktarmak. Yoksullaşan. aç kalan insanların, demokrasi, özgürlük ve hukuk aramaya mecali kalmıyor.
“Aç bırak itaat etsin, cahil bırak biat etsin.”