Adı üzerinde Bayram…
Nedir bayram?
Coşku, heyecan, sarılıp kucaklaşma… Kırgınlıkları atma… Barışma ve kardeşlik havasında, aynı ortak paydada buluşup, geçmişten bugüne intikal eden değerlere hep birlikte sahip çıkma… Engelsiz, barikatsız, polis önlemi olmaksızın…
Dün de ulusal bayramlarımızdan birinin yıl dönümüydü… Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe armağan ettiği 19 Mayıs’ın106’ncı yılını, “tüm yurtta olduğu gibi” İzmir’de de kutladık. Gençlerin coşku ve heyecanı yüreklerimizi kabarttı… Bu gençlik varsa –ki her zaman var olacağından şüphem yok- umut da var demektir. Ülkenin geleceğini sahiplenme adına, “sadece bugünleri yaşayanlara değil” kendilerinden sonra gelecek kuşaklara da umut veren bir gençlik…
İyi de be kardeşim…
Nedir bu barikatlar?
Neden bu kadar, “resmi ve sivil” güvenlik görevlisi var?
Buradan geçmek yasak ! Burada durulmaz, öte yandan dolaşın!
İyi ama neden? Endişe edilen nedir? Kim, kimden korunuyor? Ya da kimi kimden koruyorsunuz?
***
Gerçekten merak ediyorum; devlet mi milletten korunuyor yoksa millet mi devletten? Devlet kim, millet kim?
Bu iki kavram, birbirinin “olmazsa olmaz”ı değil mi?
Eğer devlet, vatandaşından endişe ediyor ve kendini koruma kaygısı güdüyor da böylesine önlemler alma gereği duyuyorsa, vay halimize! Yok eğer amaç milleti devletten korumaksa o zaman işimiz daha da karmaşık.
Doğrusunu söylemek gerekirse; demokrasilerde devlet, halk için millet için vardır. Öncelik budur. Ve devlet dediğimiz aygıt, sadece ülkeyi yönetenlere ait değildir. Yönetilenler de o devletin bir parçasıdır. Dolayısıyla, her bir yurttaş “Ben devletim” deme hakkına sahiptir.
Sonuç olarak; bu tür ulusal bayramları, devletin yöneteni ve yönetileniyle birlikte topyekün birbirine sarılarak kutlamayı becerebilmeliyiz. Polis barikatı olmadan, zapt-ı rapt anlayışı olmadan…
NOT: CHP’nin 19 Mayıs İzmir Mitingi’ni yarın yazacağım