Adı Frank Caprio. Amerikalı bir yargıç… Yıllarca mahkeme başkanlığı yaptı… İki gün önce 88 yaşında hayatını kaybetti… Caprio, adaletin vicdan boyutuyla dünyada ünlenen bir yargıçtı…

Ömrü boyunca adalet dağıttı… Ve vicdanından başka hiç kimseden korkmadı. Ne iktidar partisinden ne cumhurbaşkanından ne de bakanından…

Önüne küçük bir trafik cezası geliyor. Borcunu ödeyemeyen göçmen, çaresizlikle anlatıyor derdini. Caprio yasayı biliyor elbette. Ama önce insanı dinliyor. Çocuğun kahvaltısı ile devletin cezası arasında bir tercih yapması gerektiğinde tereddüt etmiyor: çocuk aç kalmayacak.

Şimdi aynı sahneyi Türkiye’de düşünün...

Gezi davasında yıllardır içeride tutulan Osman Kavala’nın dosyasını hatırlayın. İktidarın siyasal çıkarları ile bir insanın özgürlüğü arasındaki tercih, “insan”dan yana olmadı.

Seçimlerde halkın oylarıyla milletvekili seçilen Can Atalay’ın Meclis sıralarına değil, hücre duvarlarına mahkûm edilmesini unutmayın.

Bir sabah ansızın görevden alınıp yerine kayyum atanan Diyarbakır, Van ve Mardin belediye başkanlarını düşünün. Halkın seçtiği onlarca belediye başkanının sabaha karşı gözaltına alınması, “masumiyet karinesi”ne bakılmaksızın tutuklanıp, tutukluluğun ceza çevrildiği aklınıza gelsin…Ne yazık ki sandıkta alınamayan koltuklar, yargının ve idarenin ortak mühürleriyle gasp edildi.

Ve birer birer cezaevine konan gazeteciler… Sadece kalemiyle, sözüyle, mikrofonuyla var olanları, düşünün…Gözaltı sabahlarında evlerinden alınırken, adaletin o soğuk koridorları hangi vicdana ses verdi?

Adalet saraylarımız yükseliyor, evet! Gösterişli ve devasa binalar… Merdivenleri mermer. Ama içinde ne bir annenin gözyaşı duyuluyor ne bir işçinin çığlığı ne de bir gazetecinin hakikat arayışı. Cüppeler ağır, kalpler hafif.

Caprio’nun bize öğrettiği en yalın hakikat şudur: Adalet, merhametle buluşmadıkça sadece kuru bir mekanizmadır. Hukuk, insandan koparsa geriye kanun değil, zulüm kalır. Türkiye bugün bu çıplak gerçekle yüz yüzedir:

Bir ülkede seçilmiş belediye başkanları halkın iradesine rağmen zindana gönderiliyorsa, gazeteciler kalemlerinden ötürü susturuluyorsa, özgürlük dosyalara gömülüp çürümeye terk ediliyorsa… Orada adalet yoktur.

Geride kalan yalnızca şu acı gerçektir; vicdanı olmayan bir yargının hükmü, kanun değil; zulmün ta kendisidir.