Kendileriyle barışıktırlar. Kendi güçsüzlüklerinin farkındadırlar ve bundan korkmazlar. Açık insanlardır onlar, hani şu içi dışı bir olanlardan. Kendilerini olduğu gibi kabul etmeyi bilirler. Cesurdurlar ve onurlarını her şeyin üzerinde tutarlar. Marka, moda gibi şeyler ilgi alanlarına sızamaz.
Kin tutmazlar, arkadaşlarını kıskanmazlar. Hırsları yeteneklerinin önünde değildir. İlişkilerinde yalanın, entrikanın yeri yoktur.
Başkalarının ne dediğini değil, kendilerinin doğru bildiği, içlerine sindirebildikleri, vicdanlarının kabul ettiğine varsa onu yaparlar.
Para onlar için yaşamı kolaylaştırmanın aracıdır sadece. Kitabı, sinemayı, tiyatroyu, edebiyatı, şiiri severler. İnsanı insan olarak algıladıkları için, kadın-erkek eşitliği gibi dertleri yoktur onların. İlişkileri sancılı olabilir belki, ancak doyurucu ve çıkarsızdır.
İnsanların işgal ettikleri mevkiler değil, beyinleri ilgilendirir onları.
Duygularını gizlemezler; öfkeleri, sevinçleri, aşkları, hayal kırıklıkları, acıları yüzlerinden okunabilir rahatça. Sahicidir duyguları.
Yaşamı kurgulara teslim etmezler. Yıllar sonra ne olacak diye endişelenmezler. Anın peşindedirler daha çok.
Şatafattan, gösterişten nefret ederler. Yalın bir kalitenin peşindedirler.
Yalnız olduklarını ve yalnızlığa biraz da mahkum olduklarını bilirler, ancak dostluklara da büyük değer verirler.
Çocuksu yanlarını her zaman taşırlar yüreklerinde ve kendilerinden başka kimselere zarar vermeyi beceremezler.
Onlar gerçek insanlardır. Ve bizler, iyi olduklarını bildiğimiz için yaşam hakkı tanımak istemeyiz onlara. Kim bilir, belki de sorunlu kişiliklerimize tutulmuş bir ayna gibi görüyoruzdur onları.
Bir yandan onlar gibi olmak ister, imreniriz, ancak bunu başaramayacağımızı bildiğimiz için de düşman gibi görürüz onları. Ezmeye kalkar, hayatlarını zehir eder, maddi sınırları olmayan gettolara kapatırız onları.
Renkli ve zengin iç dünyalarına ulaşmayı başaramayız. Sefilliklerimize ayak uydurmalarını sağlamak için uğraşıp dururuz.
Söyledikleriyle, yaptıklarıyla baş edecek birikimimiz olmadığı için, mahallenin delisi ilan ederiz bu temiz yürekli insanları. Böylece etkilerini azalttığımızı, sıradan dünyalarımıza yönelttikleri “saldırı”yı geri püskürttüğümüze inanırız.
Oysa, yaşamımızdaki hoş anları kendimizden çok onlara borçluyuz. Onların küçük çılgınlıkları, hınzırlıkları, çocuksulukları, belki de hiçbir zaman gerçekleştiremeyecekleri hayalleri, gülüşleri, yüreklerinden akıp gelen gözyaşları, bize tuhaf gelen, ancak tümüyle insani tavırlarıdır, bu yalan dünyada hayatlarımızı biraz da olsa güzelleştiren…
Çöldeki bir vaha gibidir onlar biraz da. Zor zamanlardan geçtiğimiz şu sıralar daha da çok ihtiyacımız var bu insanlara diye düşünüyorum. Ne dersiniz?