Futbol, öncelikle kalplere dokunan hikâyeler anlatan bir oyundur.

Arjantin’in kenar mahallerinde aşkla futbol oynayan bir çocuk, gün gelir, dünyanın bildiği büyük bir futbolcu olur. Herkes sever bu hikâyeyi.

Alt liglerden bir takım, o güne kadar yenemediği bir takımı yener ve yükselir. Ne tatlı bir hikâyedir bu.

Kazanmak ve kaybetmek futbolun ruhu söz konusu olduğunda geri planda kalır. Önemli olan bir takıma gönül vermektir. Oyuncularını arkadaşın, kardeşin gibi sevmektir çünkü onlar ailedendir. Futbol takımları dev aileler yaratır. Taraftarlık, seçilmiş bir ailenin içinde olmaktır.

Futbol, kuşkusuz dönemin, çağın özelliklerinin yansıdığı bir arenadır aynı zamanda. Endüstriyel futbol çağın ürünüdür mesela. O yüzden futbolun gerçek ruhu biraz tozludur, naftalinlidir. Futbolu sevmek, biraz da eski günlere özlem duymak, her şeyin para olmadığı zamanları anmak veya hayal etmektir. Futbolun ruhu, mümkün olan şeyleri hatırlatır bize. Hissettirir…

Hissiyat üzerinden futbola bakmak, sahada bir hikâye anlatıldığını görebilmektir çünkü futbol ancak hissedildiğinde ruhunu korur.

Futbolu seviyoruz. Kendimizi bir takıma ait hissetmeyi, televizyon başında veya stadyumda milyonlarca insanla tek yürek olmayı... “Biz olmak” bize iyi geliyor. Böylece kendimizi bu saçma dünyada yalnız hissetmiyor ama hayata anlam katmış hissediyoruz.

Futbolu en çok gönlümüzde yaşıyoruz. Dürüst, haksızlığa, zalime direnen bir futbolcunun hikâyesini kendi hikâyemizin yanına katıyoruz. Metin Kurt’un hayatı, futbolculuğu, duruşu, hikâyesi gibi…

Kesmeşeker’in şarkısında dediği gibi bazen “Metin Kurt gibi yalnızız ceza sahasında. Ne güzel.”

Futbol bizimle konuşuyor. Futbol kulağımıza bir direniş hikâyesi fısıldıyor.

Futbolu sevmek, hayatla baş etmemize yardım ediyor. Futbolu sevmek, bizi dünyadaki tüm futbolseverlerle birleştiriyor. Ayaklarımız yere daha sağlam basıyor.

Şöyle diyoruz: Biz de varız!

Futbol, oyun oynamak isteyen tarafımıza dokunduğu kadar, kalabalıklarla olan bağlantımızı da güçlendiriyor. Böylece kendimizi kalabalık hissediyoruz ve kalabalık hissetmek kadar güzel bir şey yoktur hayatta. Biliyoruz.