1800’lü yıllardan günümüze kadar korunabilen tarihi yapıların ortasında yaşıyorum

Ayvalık’ın arka sokakları, daracık, kaldırımsız ve zar taşlarıyla kaplı. Rum’lardan kalan eski yapıları ise öyle anılar öyle güzellikler barındırıyor ki, görülmeye değer. Her sokağın, her evin bir öyküsü var. Her sokağa girip çıkıyorum, aynı sokaktan defalarca geçiyorum. Fotoğrafını çektiğim bir kapıda bu kez farklı işaretler görüyorum. İçinde yaşam olan da var biten yaşamlar da var. Bir gün ama bir gün en büyük dileğim “ kapılar fotoğraf sergisi” yaşanmışlıklar, yaşananlar, geleceğe miras gizemli, ardında bilinmedik ne sırlar saklı olan, sırları gizemleyen, merak uyandıran kapılar…

1970’li yıllarda fotoğraf çekme merakım vardı; ama fotoğraf makinem yoktu iyi mi? Tepecik semtinde doğup büyüdüm. Muhacirlerin ağırlıklı olarak yaşadığı bir semt. Boşnak, Arnavut, İştip’li, Üsküp’lü ve Yugoslavya göçmenleri gibi… Tam bir mozaik, karşı mahallemizde roman arkadaşlar, Kürtler velhasıl rengarenk bir semt. Evler hep tek katlı, çatılar kırmızı kiremitli, sobalı, soba boruları bacaları olmayan evlerden pencerelerin camlarından dışarı sarkıyor, çatılara uzanıyor, zamanla kömür ve odundan oluşan ziftler akmasın diye boruların altına konserve kutuları yerleştiriliyor.

Arnavut kaldırım, sokaklar kesme taş. Kaldırımlar sağlı sollu dut ve akasya ağaçlarıyla yemyeşil. Caddelerden saatte birkaç araç geçiyor, tek ulaşım aracımız olan troleybüsler düzenli olarak Tepecik-Fahrettin Altay Meydanı arasında gidip geliyor. Muhteşem pratik çözümler. Liseye gidiyorum.

Sevgili meslektaşım Engin Uğur Ağır okul arkadaşım, babadan gazeteci. Rahmetli Mustafa Ağır’ın ünlü Dobra gazetesini yönetiyor. Engin duvar gazetesi yapıyor. İçim içime sığmıyor, gazeteci olmak isteği çok büyük. “Ah! Bir de makinem olsa,” diyorum. Bu arada bağlama çalıyorum, evde iki tane Abağlamam var. Almancı arkadaşım Yavuz Gül de yaz tatillerinde elinde fotoğraf makinesi ile gelip gidiyor. Bir gün dedim ki, “Bana fotoğraf makineni ver, ben de sana bir bağlamamı vereyim.”

Takasla fotoğraf makinesi sahibi oldum

Takas yaptık, Praktica marka bir Alman fotoğraf makinesi sahibi oldum. Semt eski, evler tek katlı, kapılar ahşap, bin bir çeşit kapı, ahşap, her kapıda tokmaklar, çeşit çeşit, el şeklinde, yumruk şeklinde. Başladım kapı fotoğrafları çekmeye. Siyah beyaz film takılı makinede. Bir de harç borç evin bodrum katındaki kullanılmayan banyoya karanlık oda kurdum. Fotoğraf çekiyorum, karanlık odada filmi yıkıyorum, karta basıyorum, duvarlara asıyorum, hayaller kuruyorum. Kapı fotoğrafları çekerken, evlerde kimlerin yaşadığını bildiğim için, kendimce kurgular yapıyorum. Meşhur İzmir sandviçi satan rahmetli Mehmet Amca’nın oğlu Yalçın ne yapıyor, pastaneci rahmetli Muammer Amca’nın oğlu Ercan, ders çalışıyor mu? Evin dolapları kapı fotoğraflarıyla doldu, taştı.

Lise son sınıftayım, okuldan eve geldiğim sırada anneannem feryat ediyor; “yanıyoruz!” Alt katta bilinmeyen bir nedenle çıkan yangın, benim film arşivimi, fotoğraflarımı kül ediyor. Mahallemizin üstat, gazeteci ağabeyi Ahmet Dilekçi, o yıllarda Türk Haberler Ajansı’nda müdür, kız kardeşi Ünsal arkadaşımız. Beni omzumda fotoğraf makinesiyle görüyor sürekli. Bir gün; “oğlum gel başla yanımda” demesiyle mesleğe adım attım. Hem üniversitede okuyorum hem de ajansta çalışıyorum.

Whatsapp Image 2025 07 23 At 13.07.54

Eski evler ve kapılar

Üniversite bitti, kısa bir süre sonra Yazı İşleri Müdürü Nejat Seçen ağabeyin teklifiyle Hürriyet Haber Ajansı’nda başladım. Küt diye yedek subaylık çıkmaz mı? 16 ay yok oldum ortadan. Dönüşte bir yıl Anadolu Ajansı, bir sınav ve torpil olmadığı için ben kazanamadım. Sağ olsun, üstat İlker Güneş, Milliyet gazetesinden Önder Özçorlu’yu aradı. Ertesi gün gittim, Milliyet büroda başladım. 1990 yılının haziran ayına kadar çalıştım gazetede. Daha sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi ile kesişti yolum, Yüksel Çakmur ile bir 2.5 yıl. Ve Ahmet Sarışın’ın daveti ile başlayan Konak Belediyesi basın danışmanlığı tam 25 yıl.

Whatsapp Image 2025 07 23 At 13.06.38

Yeni arkadaşlıklar, yeni geziler, yeni kamplar, yeni rotalar. Kamp alanlarında konaklamadan önce, tarihi sokaklar, eski evler, kapılar kapılar....

Kapıların işçiliği görselliği, sağlamlığı, yapıldığı yıllar. Bir ara bacalara takıldım. Eski yapıların çatılarındaki bacalar, o kadar çok fotoğraf çektim ki. Çektiğim fotoğrafları gezi yazılarımda anlatıyorum, öğrenebildiğim öyküleri okuyucuya aktarıyorum. Ardından, gezileri birlikte yaptığımız dört gazeteci arkadaşım; İsmet Orhon, Hürol Dağdelen, Aykut Fırat ve Engin Yavuz ile birlikte ortak bir sergi açıyoruz, büyük bir ilgi görüyor. Hüseyin Erciyas’ın yıllar önce kuruluşunu gerçekleştirdiği kentyaşam haber sitesine düzenli yazıyorum, ardından İzmir Life’a, Ege Life'a, focafoca'ya, Haber Ekspres’e, Egesaati’ne ve halkizbiz'e yazmaya başlıyorum.

Beni büyüleyen eski yaşanmışlıklar. Adapazarı’nın Taraklı ilçesi, yaşam yüz yıl önce neyse öyle olduğu gibi duruyor. Sokaklar, caddeler, evler, kapılar muhteşem görseller. Ardından Bursa’nın Cumalıkız’ı ise UNESCO miras listesinde, kaç yüz yıllık kent; korunuyor, sokakları geziyorum, evlere girip çıkıyorum. Yine kapılar ilgimi çekiyor, Öyle böyle değil Cumalıkızık’ta yüzlerce yıllık kapılar.

KNK dergisinin on yıllık süreci

2009 yılında mesleğimde önemli bir başlangıç yapıyorum. İzmir’in tarihi. Kültürü, gastronomisi, sporu, anılarıyla dolu bir dergiyi yönetmeye başlıyorum Konak Belediyesi’nde Belediye Başkanı Hakan Tartan’ın önerisiyle KNK dergisini yaşama geçiriyorum. Usta yazarlar bilgi akıtıyor dergiye on yıl boyunca. Muhteşem bir hazine… Kentin belleği KNK dergisinde. 2018 yılında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ayrılıyorum derginin başından. İki yıl boyunca yine bu kez dış geziler yapıyorum kendimce, tarihi kentleri özellikle seçiyorum. Prag, Üsküp, İştip, Viyana, Ohrid, Bakü, Sofya, Varna, Atina, Selanik, Midilli, Sakız, Thassos. Kapılar ve ardındaki yaşamlar.

2020 yılına kadar böyle gitti, değerli dostum ve kardeşim gazeteci, yazar ve şair Doğan Prepol’un bizi buluşturmasının ardından Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin’in çağrısıyla yine tarihi bir kente adım attım. Bildiğim, tanıdığımı sandığım, balayını bile Cunda Moshos Otel’de yaptığım bir kent. Mübadelenin ardından bir süre Türkler gelene kadar boş kalmış, ardından adalardan gelen Türkler yerleşmiş. Yöneticiler korumacı bir yöntem izleyince Ayvalık yüz yıllar öncesinden geldiği gibi korunmuş. Dile kolay dört bin tarihi yapı ve bunların üç binden fazlası tescilli. Tam bir hazinenin içine düştüm.

Whatsapp Image 2025 07 23 At 13.20.39

Zeytin kokulu günler

Ama ne hazine, özellikle geldiğim yıl “Zeytin Hasat Festivali”nin yürütme komitesinin içinde buldum kendimi. Ayvalık’ta bir yaşam kültürü, bir emek bir alın teri, kentin olmazsa olmazı. Kuzey Ege’ye, bu bölgenin dağına taşına, köyüne huzurlu, keyifli bir atmosfer getiren zeytin, barışın habercisi zeytin. Ağzında zeytin dalıyla Nuh’un gemisine dönen güvercin barışın habercisi. Kur’anda kutsal ağaç, mitolojide ölmez ağaç ve kültürlerarasında da bir sembol bir birleştirici köprü olarak zeytin ağacı binlerce yıldır mutfağımızda, soframızda. Bazen yemekte bazen de ilaç olarak hastalıklarımıza çare olan eşi benzeri olmayan bir nimet…

Türkiye’nin çeşitli coğrafyalarında zeytin ile bilinen ve anılan çok sayıda kentimiz olsa da Kuzey Ege’nin zeytinle olan ilişkisi bir başkadır. Çünkü Ege’de zeytin, zeytinyağı ve yan ürünleri hem bir geçim kaynağı hem de bir yaşam biçimi olmuştur. Zeytinle geçimini sağlayanların yaşamı Ayvalık’ta; 200 yaşında, 500 yaşında bin yaşındaki asırlık zeytin ağaçlarının toprağa uzanan gölgelerinde filizlenip, ilkbahar ile birlikte çiçeğe dönüşen koşuşturmayla başlar. Yaz sezonu bitene kadar irileşen sıkıma hazır hale gelen zeytinlerin; zeytinyağı, siyah ve yeşil zeytin tadında soframıza kadar uzanan hikayesini anlatmak bile keyif veriyor insana.

Ülkemizde hasat sezonu denildiğindi Ayvalık’ta gerçekleştirilen; Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat Festivali geliyor hemen herkesin aklına… Ayvalık’ta topraklarımızda iki milyon ağacı barındırıyoruz. Neredeyse Ayvalık’ın dörtte ikisini zeytin ağaçları kaplıyor. Gerçek tadını da coğrafi işaret ile kanıtlayan Ayvalık zeytinyağının lezzeti, zeytinlerin elle toplandığında kalitesi bir kat daha artar; lezzetine lezzet katar. Ayvalık’ta hasat döneminde zeytinliklerarası yollarda bir koşuşturma başlar. Ellerinde sepet, çuval, azık çıkınlarıyla yaşlısı, genci ailenin tüm fertleri yola koyulur. Öyle dışarıdan bakıldığı gibi kolay değildir zeytin toplamak, sabır ister, güç ister dayanıklı bir bünye ister.

Whatsapp Image 2025 07 23 At 13.19.41

Fabrikaya yolculuk başlar

Bir de var yılıysa büyük bir emek ve sabırla çalışır tüm aile fertleri. Toplarken de doyulmaz keyfine, zeytin ağaçlarının diplerine düşen daneler titizlikle alınır. Ağaçların altına örtüler serilir, dallar silkelenir taneler uçuşur sepetlerle buluşur, akşam saatlerinde çuvallar dolusu zeytinlerin ilk yolculuğu başlar soğuklar kapıya dayanana dek. Fabrikaya yolculuk başlar hasat dönemi sona erene kadar gidilir, gelinir bin bir emekle, alın teriyle. Çuvallar dolusu zeytinlerin bir bölümü çizilir, bir bölümü çekiçle ezilir, selelere basılır. Bir bölümü de zaman kaybetmeksizin zeytinyağına dönüşmek üzere fabrikalara yollanır.

Dalından fabrikaya kadar uzanan yolculuğun sonunda; zeytin, bir uçtan binlerce tanecik olarak girdiği makinelerin diğer ucundan altın sarısı zeytinyağı olarak akmaya başlar çelik tanklara… Sonbaharla birlikte başlayan hasat sezonu sonunda zeytinyağı böyle bir serüvenin ardından konuk olur sofralara, damak çatlatan lezzetiyle Ayvalık markasıyla, coğrafi işaretiyle, keyifli huzur dolu bir maceradır Ayvalık’ta zeytinin adı.

Dönelim kapıların öyküsüne kaldığımız yerden: Günlerce sokakları dolaştım, her binanın kapısının fotoğrafını çektim. Sarı, kırmızı, yeşil, mor, pembe, lacivert, bembeyaz kapılar… Her kapının üzerinde, binaların yapım tarihleri, 1881 Ata’mın doğduğu gün. 1850, 1902. Dimdik ayakta duran kapılar, terk edilmişliğin verdiği hüzünle çöküp giden kapılar. Yüzlerce kapı, boyalı boyasız, demirli demirsiz, merdivenli merdivensiz çıkılan kapılar. Arkasında neler yaşandığını merak ettiğim kapılar.

Whatsapp Image 2025 07 23 At 13.23.56

Kapılar başlıkla yazımda şöyle bir kurgu yapmıştım:

Araçların zorlukla yol aldığı daracık sokaklarında dolaşırken, hüzünlenmiyor da değilim! Sahipleri tarafından terk edilmiş, kalın zincirlerle kocaman kilitler vurulmuş kapılar görmek insanın yüreğini burkuyor. İçindeki cıvıl cıvıl yaşamı düşünüyorum, evin annesi erkenden kalkmış, sıcacık şömine yanıyor, çaylar demlenmiş, korun üzerinde kızarmış ekmeklerin mis kokusu ahşap pencerenin kenarlarından süzülüp sokaklara yayılıyor. Siyah önlüğünü giymeye hazırlanan çocuklar, okul çantalarını son kez kontrol edip kahvaltıya oturuyor. Evin babası açık pencerenin önünde sigarasını tüttürüyor. Böyle bir yaşam hayal ediyorum terk edilen yapıların eski dünyasında.

Beni Ayvalık ile buluşturan Belediye Başkanı Mesut Ergin’e ne kadar teşekkür etsem az. Ayvalık’ın arka sokakları, daracık, kaldırımsız ve zar taşlarıyla kaplı. Rum’lardan kalan eski yapıları ise öyle anılar, öyle güzellikler barındırıyor ki, görülmeye değer. Her sokağın, her evin bir öyküsü var. 1800’lü yıllardan günümüze kadar korunabilen bu yapılar. Tarihin ortasında yaşıyorum, Her sokağa girip çıkıyorum, aynı sokaktan defalarca geçiyorum. Fotoğrafını çektiğim bir kapıda bu kez farklı işaretler görüyorum. İçinde yaşam olan da var biten yaşamlar da var. Bir gün ama bir gün en büyük dileğim “ kapılar fotoğraf sergisi” yaşanmışlıklar, yaşananlar, geleceğe miras gizemli, ardında bilinmedik ne sırlar saklı olan, sırları gizemleyen, merak uyandıran kapılar…

Whatsapp Image 2025 07 23 At 13.24.10