Bazı ülkelerde ayılar, ormanın sessiz efendisidir. Bizde ise bazen sabah haber bültenlerinde, bazen lüks bir otelin lobisinde, bazen de ulusal yasaların tartışıldığı Gazi Meclis’in kelimelerle yıkanmış kürsüsünde adları geçer. Ve ilginçtir, her birinde aynı hayret duygusunu yaşarız: Bu kadar çok ayı, bu kadar az orman nasıl sığar bir ülkeye?

Yıllar önce bir sabah; duyduk ki eski bakanlardan merhum Mustafa Taşar, “otel ayısı” skandalıyla manşet olmuş. Bu espri; 1991’de Semra Özal'ın ANAP İstanbul İl Başkanı seçildiği kongre sırasında yaşandı. Semra Özal'ı desteklemek üzere Taksimde bir otelde kamp kuran Mustafa Taşar, siyasi gücünün ne olduğunu anlatmak için “Körfez Savaşı'nın komutanı Norman Schwarzkopf nasıl Çöl Ayısı ise ben de otel ayısıyım” demişti.

Bu ayı gerçek mi, mecaz mı, erotik bir metafor mu, yoksa basının yaratıcı başlık arayışının son halkası mı çözmek çok zor.. Zaten bu ülkede çoğu şey yarı gerçek, yarı fıkra formatında yaşanıyor. Ayıların bile PR danışmanına ihtiyacı var artık.

Derken geçen Meclis’te sözlü bir ayı tartışması daha patlak verdi. Milletvekillerinden biri diğerine “ayı gibi konuşma” deyince, bir diğer vekil de “ayıyı küçümseyemezsin, ayı onurludur” diye müdahil oldu. Ayının onurunu savunmak, bu topraklarda aslanın adaletinden, kartalın ufkundan daha revaçta hale geldi anlaşılan.

Peki nedir bu ayının suçu? Bir taraf ayıyı hakaretin sembolü yapıyor, diğer taraf ayıyı onur kürsüsüne çıkarıyor. Oysa ayı, ne siyaseti bilir, ne koltuk kavgasını… Olsa olsa kara kovandan bal yerken düşüp bayılan bir memleket metaforu olur.

Gelin biz meseleyi Freud’a havale edelim. Malum; rüya yorumlarında ayı, bastırılmış öfkeyi temsil eder. Belki de Meclis’teki vekiller, birbirlerine ayı demek suretiyle halkın içten içe yükselen öfkesine ayna tutuyorlardır. Çünkü bu ülkede herkes biraz içinden bir ayı taşır. Ama çoğu o ayıyı terbiyeci kisvesi altında bastırır, sopayla, korkuyla, mizahla...

Düşünün ki bir ülkede "ayı" sözüyle Meclis karışır, gazeteler karışır ama hiçbir ayı, bu hengâmede ne aç kaldığı için ne de habitatı yok edildiği için manşet olmaz. Çünkü burada doğa değil, metaforlar kurban seçilir.

Neyse… Belki bir gün, gerçekten “ayı” deyince sadece hayvanat bahçesi gelir akla. Belki de bir gün, Meclis’te geçen tüm canlılar “insan” olur. Ve kim bilir o zaman, ayılar, bizden daha rahat nefes alır bu memlekette.