Vapurda karşılaştık, sokuldu yanıma, elinde tuttuğu sazın ne olduğunu sordum.

- Tar bu ağabey, bilir misiniz bilemedim ağlar gibi ses çıkarır, hüzün doludur içi dışı. Benim müzik aletleri yapıp sattığım bir dükkânım var Unkapanı’nda, tamirlerde yapıyorum. Bu Tebriz’den gelmişti, en az 120 yıllık. Satışını yaptım, elden teslim edeceğim.

- Açabilir misin kılıfını?

Yavaşça el sürüyorum karşımda duran hüzne. Gövdesi dut, sapı maun, burgusu gül ağacından ama kiraz kabuğu gibi kokuyor.

- Çok güzelmiş.

- Kıymetini bilene ağabey. Az bulunur bu tür sazlar, satma dediler ama çarem yok, yürümüyor işler. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Eskisi gibi derken mesela geçen yıl daha iyiydi piyasa. Günde bir iki saz satıyordum, tamir işleri vardı, şimdi siftah etmeden kapıyorum dükkânı, baba mesleği bırakamıyorum, zaten sazlardan başka yapabileceğim bir iş yok ki, yani bu benim rüyam, her tür telli saz hayatım olmuş anlayacağın.

- Dokun bakalım şunun tellerine.

Bir inilti yayılıyor vapura. Sanki dut ağacı ağlıyor.

- Çalabiliyorsun ne güzel.

- Benimkine çalmak denmez ağabey, asıl ustasından dinleyince anlaşılır bu sazın mahareti.

Çaylar geliyor vapurun kıç tarafına yöneliyoruz, benim için boğaza karşı sigara tüttürüp yasak delme vakti.

- Ne olacak ağabey bu durumlar nereye kadar sabredecek bu halk? Pazaryerleri, mahalle bakkalları, marketler yangın yeri, neredeyse her şeyi gramla alacağız.

- Zor biliyorum ama nereye kadar dayanılır onu birlikte göreceğiz. Elektrik, doğalgaz, su gibi temel gereksinmelere zam otomatiğe bağlandı.

- Bu beylerin umurunda değil ama. Durmuyorlar, halk şikâyet ettikçe onlar daha ağır faturalar kesiyorlar.

- İşçi haklarını tek tek buduyorlar. Direnişlerle başlayan diklenmenin karşısında biber gazı, ters kelepçe, gözaltı, işkence ve tutuklama gündelik oldu.

Ülkenin mal varlıkları talanında ise son durakta, ormanların ve elde kalan tüm kamu mallarının satışları var.