Yerleşik adıyla; “Terörsüz Türkiye Komisyonu” ilk toplantısını “gizli” ya da “kapalı” yaptı diye bir kıyamettir koptu.

Milletten ne saklanıyor?

Neden gizli ya da kapalı?

Bir pazarlık mı söz konusu ve bu pazarlık kimin adına ve kim ile kim arasında?

Kime ne ödünler veriliyor?

Sorular… Sorular…

Özellikle, Ana Muhalefet Partisi CHP tabanında daha çok tartışılır oldu bu konu. Peki, nedir işin özü? Kapalı oturum ne anlama geliyor?

TBMM’de kapalı oturumlar yapılır. 1920’den beri değişik konularda, “açıklanma süreleri belirlenerek” çok sayıda kapalı oturum örnekleri vardır. Yani milletvekilleri, millet adına konuşurken millete kapalı konuşurlar. Tuhaf bir matematik hesabıdır bu; halkın oyuyla seçilen temsilciler, halkın duymaması gereken şeyleri halk için tartışırlar.

Kapalı oturumda konuşulanlar “devlet sırrıdır”. Devlet sırrı, tarif edilmesi zor bir kavramdır…Yasalarda şöyle tanımlanır; “Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler devlet sırrı sayılır

Bir kısmı, gerçekten de devletin güvenliğiyle ilgilidir; mesela sınırdaki askeri hareketlenme ya da diplomasi masasında elde edilen ince bir avantaj…Ama bir kısmı da, milletin kulağına giderse kulak zarını patlatacak kadar hassas(!) şeylerdir. Mesela, “Sakın ha, bu anlaşmayı böyle duyurmayalım… Halk yanlış anlar” gibi. Yani işin özünde, halkın “yanlış anlamaması” için halktan saklanan doğrular vardır.

Kapalı oturum, biraz Osmanlı saraylarındaki “harem” gibidir. Dışarıdan bakınca hep gizemli, hep merak uyandıran…İçeri girebilenler ise çoğu zaman o büyünün, içerdeki sıradan sohbetler karşısında dağıldığını görür. Bir bakmışınız ki içeride, “efendim şu dosya hangi rafta duracak” tartışması da devlet sırrına dönüşmüştür.

TBMM’nin kapalı oturum tutanakları “gizlilik süreleri konarak” yıllar sonra açıklanır. (Bildiğim kadarıyla bu süre 75 yılı geçemez) O zaman da içeride konuşulanlar, dışarıdaki hayatın çoktan unuttuğu konular olabilir. Mesela 1960’larda “çok önemli” sayılan bir stratejik karar, bugün olsa kimsenin ilgisini çekmez. Ama o zamanlar kapıların ardında titizlikle korunurdu. Tıpkı dedelerimizin sandığında saklanan, kim bilir hangi dönem moda olmuş ama artık giyilmesi imkânsız olan o eski ceketler gibi…

Kanımca “devlet sırrı”nın en büyük ironisi şudur: Halkı korumak için saklanan bilgiler, bazen halktan değil, halk adına karar verenlerden korunur. Çünkü bilgi, yanlış ellere değil, yanlış kafalara geçtiğinde tehlikelidir.

Ve işin en ilginci…Bazen bir ülkenin en büyük sırrı, açıklanmayan değil, hiç konuşulmayan şeydir. Onlar ne tutanaklarda yer alır, ne de yıllar sonra açılan arşivlerde… O, bir büyük sessizliktir. Ki, o sessizlik, her kapalı oturumdan daha gürültülüdür !