“Duruşma salonunda açık olarak duruşmaya başlandı. Sanıklar getirildi. Bağlı olmayarak yerini aldı. Müdafiler hazır.”

Bu cümle, tarihin utanç vitrininde yerini almış zamanın mahkeme zabıtlarından bir alıntı… Mahkeme başkanı Salim Başol’un sözleri... 1960 ihtilali sonrası zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve diğer Demokrat Parti yöneticilerinin yargılandığı dava…

Yer: Yassıada…

Yıl: 1960’lar…

***


Ve bugün !
Yer: İstanbul Adliyesi.
Yıl: 2025.
Zaman bir döngü müdür, yoksa aynı ezberin başka sahnelerde tekrarından mı ibarettir?

Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı duruşmaların TRT’den canlı yayımlanması gündemde. Evet, yanlış duymadınız, mahkeme salonundan canlı yayın… İnsan sormadan edemiyor; bu bir adalet mi yoksa reyting hesapları yapılan bir yargı tiyatrosu mu?

Yassıada’da da birileri o dönem "şeffaflık" adına salonu halka açtı. Ama o salonlar, halkın değil, vesayetçilerin vicdanına oynuyordu. Sanık sandalyesine oturtulanlar; değil sadece bir partiyi, bir dönemi temsil ediyorlardı. Ve 65 yıl sonra bugün, İmamoğlu üzerinden oynanan oyun, sadece bir belediye başkanını değil, bir halk iradesini hedef alıyor.

***

TRT ekranları... Bir zamanlar halkın sesini taşıyan, sonra ise halktan uzaklaştırılan o ekranlar… Şimdi mahkeme salonunu açacaklar güya. İyi de hangi perde kapanmadı ki bu kadar şeffaf olduklarına inanalım? Yayın halk için mi, yoksa belirli bir algının servis edilmesi için mi?

Yargının bağımsızlığı, sadece kararlarla değil, aynı zamanda sahnesizliğiyle de ölçülür. Adalet, tiyatro sahnesine dönüşmez. Canlı yayında yargı olmaz; çünkü adalet, şov değil, ciddiyettir.

Eğer her şey bu kadar "açık" olacaksa, neden o zaman halkın adalet sistemine olan güveni bu kadar düşük? Neden bazı dosyalar jet hızıyla ilerlerken, bazıları rafta çürümeye terk ediliyor?

Bu ülke Yassıada'da ne kaybettiyse, şimdi aynısını tekrar etmemeli.
Adalet, önce salonda sessizliğe, sonra vicdanda yankıya ihtiyaç duyar. Ekran değil; hukuk konuşmalı. Mikrofon değil; bağımsız ve tarafsız mahkeme hüküm vermeli.

Ve unutulmasın; tarih seyirciyi değil, her zaman hakikati yazanları hatırlar.