“Türk milletinin dili Türkçedir. Türk Dili dünyada en güzel, en zengin ve kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sevip onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk Dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sonsuz felaketler içinde ahlakını, göreneklerini, anılarını, çıkarlarını kısacası; bugün kendisini millet yapan her niteliğinin, dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk Dili, Türk ulusunun yüreğidir, beynidir. “Mustafa Kemal Atatürk

***

Dil, insan topluluklarının duygu, düşünce ve deneyimlerini paylaşmalarını sağlayan bir sistem olmanın ötesinde, bir milletin tarihi, sosyal ve kültürel varlığının temelidir. Yazar, sosyolog, şair ve siyasetçi Ziya Gökalp ile edebiyat kuramcısı ve tarihçisi, eleştirmen, yazar Prof. Dr. Mehmet Kaplan dilin bu çok katmanlı işlevini yalnızca bir iletişim aracı olarak değil, aynı zamanda bir milletin hafızası ve kimliği olarak değerlendirir.

Gökalp’e göre dil, kültürün yapı taşıdır. Onun düşünce sisteminde millet, aynı terbiyeyi almış, aynı dili konuşan, aynı duyguları paylaşan bireylerin oluşturduğu bir topluluktur. Gökalp, “Lisan, harsın hem aynası hem de hâfızasıdır” diyerek dilin hem kültürel değerleri yansıttığını hem de onları koruyarak yeni kuşaklara aktardığını vurgular. Ona göre bir milletin dilinde, o toplumun inançları, yaşayış biçimi, ahlaki kodları ve zihinsel alışkanlıkları saklıdır. Dolayısıyla dili korumak ve geliştirmek, doğrudan kültürü yaşatmak anlamına gelir.

***

Mehmet Kaplan da dili bir milletin ruhunu yansıtan bir ayna olarak görür. Ancak Kaplan’ın dil anlayışı, özellikle edebiyatla olan ilişkisi üzerinden şekillenir. Ona göre edebiyat, dilin estetik potansiyelini en yüksek düzeyde kullanan sanattır ve bu yönüyle hem bireysel hem de toplumsal hafızayı işler. Kaplan, “Bir milletin dili, onun düşünme tarzını belirler” derken dilin yalnızca düşüncenin aracı değil, düşüncenin biçimlendiricisi olduğundan da bahseder.

Ziya Gökalp ve Mehmet Kaplan’ın düşüncelerinde ortak bir payda vardır: Dil, bir milletin kimliğidir. Bu kimliğin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması, ancak bilinçli bir dil politikasıyla ve dilin kültürel derinliğinin farkında olunarak mümkündür. Gündelik yaşamda farkında olmadan kullanılan kelimelerden, edebi eserlerdeki anlatım biçimlerine kadar her unsur, kültürün taşıyıcısı olarak değerlidir.

***

Edebiyata ömrünü veren sevgili büyüklerim ve öğretmenlerim de dilin ve kültürün birlikteliğini her zaman vurgulayarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘dil’ ile varlığına, varlık kattığının altını çizmişlerdir. Türkçenin öğretilmesine katkı sunan hem kendi öğretmenlerime hem de tüm öğretmenlerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

***

Karnelerin alınmasıyla birlikte öğrenciler yaz tatiline ‘merhaba’ dedi. İşte hem öğrenciler hem de veliler için en uygun zaman geldi: Kitap okumak. Bu haftanın kitapları şöyle: Yeni Hayat-Orhan Pamuk, Yabancı- Albert Camus, Altıncı Koğuş- Anton Çehov, Osmancık- Tarık Buğra, Bülbülü Öldürmek-Harper Lee, Zamanı Durdurmanın Yolları- Matt Haig