Diyanet, geçen hafta kadınların giyim kuşamı için hutbe çıkarmıştı… Bu hafta da insanların “tatil anlayışı”na “İslami referanslarla” kendince yeni yorumlar getirdi.

Neymiş efendim ? Kimi turizm kurumlarının organize ettiği tatil programları, “tembellik ve miskinlikle, gaflet içinde geçirilen zamanlar”mış….

Allah aşkına ! Siz ne yapmak istiyorsunuz? Dünya bilgi toplumuna giderken, siz insanları 1400 yıl önceki çöl toplumlarının sosyal düzenine mi sıkıştırmaya çalışıyorsunuz.?

Bir yanda insanlık Ay’a üs kurmayı, Mars’a koloni göndermeyi, yıldızlararası yolculuk için kuantum motorları geliştirmeyi konuşuyor. Siz ise; günümüz Türkiye’sinde hâlâ "kadın pantolon giymeli mi, etek boyu ne kadar olmalı, erkek şort giyince melekler kaçar mı? Kadın, kahkaha atarak güler mi gülemez mi” gibi saçma sapan konularla uğraşıyorsunuz.

***

Bakını ! Geçen hafta da belirtmiştim; bir kez daha vurgu yapmak istiyorum;

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anayasa’nın 2. Maddesine göre, “laik, sosyal bir hukuk devleti”dir Dolayısıyla; Anayasal bir kuruluş olan Diyanet İşleri Başkanlığı, bu madde ile çelişen herhangi bir tutum, davranış ya da uygulama içinde olamaz. Böyle bir çelişki kabul edilemez. Ama bizim Diyanet İşleri Başkanlığımız; herkesin özel hayatına dair bir şeyler buyurmaya devam ediyor... Kadın nasıl konuşur, genç nasıl gezer, aile nasıl yaşar…

Ancak öyle anlaşılıyor ki; Diyanet’in müdahaleci dili, ahlaki kodlar adı altında toplum mühendisliğine soyunuyor. Bu; özgür bireyin değil, "biat eden kul"un çoğaltılmasıdır. Toplumun ortak ahlakını dinî referanslarla değil, evrensel insan haklarıyla kurmak gerektiği gerçeğini sürekli ötelersek, bu çağda yaşadığımızı sanıp, “Orta Çağ refleksi”yle karar vermeye devam ederiz.

Oysa laiklik, yalnızca kağıt üzerindeki bir süs değildir. Ki laiklik; sadece devletin dini kurumlarla mesafesini değil, bireyin inanç karşısındaki özgürlüğünü de teminat altına alır. Bu bağlamda Diyanet, tarafsız olmalı. Her Cuma hutbesini birer “sosyal kod bildirisi” ne çevirmemeli.

Sonuç olarak laiklik; sadece bir sistem değil, bir bilinçtir. Ve bu bilinç, göğe bakan çocuklarla yeşerir. Diyanet, bu çocukların gözünü yere indirmeye çalışıyor. Oysa gözümüz gökte olmalı. Ay’da iz bırakmak varken, hâlâ kız çocuklarının eteğiyle uğraşan bir devlet aklı, yıldızlara değil, sadece gölgeye hükmedebilir.

Oysa insanlık, çoktan Venüs’teki asit bulutlarını analiz etti. Çoktan yapay zekâyla galaksilerin şemasını çizdi.

Biz ise hâlâ melekleri kaçırmakla meşgulüz !