Hindistan’ın kurucu lideri Mahatma Gandhi der ki; “Zayıf insanlar affedemezler. Affetmek güçlülere has bir özelliktir. Güç ise fiziki kapasiteden değil, boyun eğmeyen iradeden gelir.”

Ve günümüz Türkiye’sinde adalet, bir teraziden çok bir sarkaç gibi... Güce göre salınan, rüzgâra göre yön değiştiren bir şaşkınlığı yaşıyor… Hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku konuşuluyor, hem de yüksek sesle. Ve ne yazık ki çoğu zaman da susturulamayan vicdanların sesiyle çarpışıyor bu yüksek ses.

Bir ülkede adalet yara aldı mı, gökyüzü griye döner. Güneş parlaklığını, gökyüzü maviliğini ve akar su billurluğunu kaybeder… Adalet; iktidarların kim ve hangi partiden olduğundan bağımsız “toplumsal soruna dönüşmemesi gereken” en temel kavramlardan biridir. Çünkü adalet, sadece bir yönetim biçiminin değil; bir toplumun, bir medeniyetin varlık nedenidir.

Son yaşadıklarımız... Muhalif belediye başkanlarının, avukatların, gazetecilerin, üniversite öğrencilerinin, sanatçıların gözaltına alınıp tutuklanması. Ve topyekün hepsinin susturulmak istenmesi… Bunların her biri bir kırılma noktasıdır. Zira adaletin terazisi bozulursa, o toplumda sadece hak değil; umut da kaybolur. İnsan, sesini kaybederse ruhunu da kaybeder. Ve susmak, artık sadece bir tercih değil, bir alışkanlık, bir mecburiyete dönüşür.

Kimi zaman adaletin geciktiğini, kimi zaman da gelmediğini görüyoruz. Ama asıl tehlike, adaletsizliğe alışmak. Çünkü alışmak, unutmaktır. Bu bağlamda “unutan toplumlar” ise önce haklarını, sonra onurlarını tehlikeye atarlar.

İşte bu yüzden, adalet sadece mahkemelerde değil; mecliste, meydanda, manşetlerde ve mahallenin köşesindeki çay ocağında aranmalı. Çünkü adalet, sadece bir hâkimin kararı değildir; bir toplumun ortak vicdanıdır.

Bugün Türkiye, adaletin gölgesinde bir sınavdan geçiyor. Ve bu sınavda sınıfta kalanlar, sadece karar mercileri değil; sessiz kalan halk yığınlarıdır. O yüzden toplumsal refleks “Adalet, mülkün temeli mi, yoksa iktidarın süsü müdür?” diye sormalıdır.

Aksi halde tarih; yolun sonunda adaleti değil, adaletin yokluğuna susanları yargılayacak. Unutmayın, adaleti savunmak cesaret ister. Çünkü adalet, sadece haklının değil; susturulmuşların, hor görülmüşlerin, ötekileştirilmişlerin de son sığınağıdır.

Son söz ünlü Fransız düşünür Maurice Duverger’den; adaletin olmadığı bir ülkede herkes suçludur !