Şu güzelim ülkemizde huzur ve güven içinde, gönül rahatlığıyla yaşamaya hasret kaldık.
Yüzü gülen insanımız kalmadı gibi. Millet her şeyden şikayetçi hale geldi. Derdini anlatacak ve derman bulacak kimseyi göremiyor ortalıkta. İşçisi memuru sokakta, öğrencisi öğretmeni sokakta, emeklisi çiftçisi doktoru sokakta.
Aklınıza hangi kesim, hangi meslek geliyorsa hepsi sokakta arıyorlar çareyi. Mitingler, yürüyüşler yapıyorlar, hak ve hukuk talep ediyorlar, hayat pahalılığından geçinememekten yakınıyorlar devamlı.
***
Hani yurttaşın toplantı ve gösteri hakkı Anayasa teminatı altındaydı? Hani özgür bir toplumduk biz? Hani demokrasi ile yönetiliyorduk?İktidarın istediği miktarda ve sınırda Anayasa teminatına, özgürlüğe ve demokrasiye sahibiz. Anayasa’nın kendi teminatı bile tehlikede, Anayasa Mahkemesinin kararlarını bile tanımayan bir yönetime sahip değilmiyiz? Eğri değil, doğru oturup doğru konuşalım. Yönetimin koyduğu keyfi çizgiyi aşan talepler ya polis barikatına çarpıyor veya biber gazıyla dağılıyor yada mahkeme koridorlarından hapishanelere kadar uzanıyor. Yazılı ve görsel medyanın tamamına yakın bir kısmı iktidarın emrinde ve kontrolünde. Geriye kalanı ise sesini güç duyuruyor halka. Sesini biraz yükseltti mi RTÜK baltası kafasında, gözaltılar kapısında, tutuklanma kaderinde…
***
Günümüzde çoğunluk seçim istiyor, hatalı ve yanlış kararlar üreten, toplumu sürekli geren keyfi yönetimin ise öyle bir niyeti yok. 14 Mayıs 2028’e kadar işbaşında kalmaya, bundan sonra da yönetimini uzatmaya kararlı. 1087 gün daha yani… Ortalık gergin, Türkiye bu kadar uzun bir süre dayanabilir mi? Çok zor görünüyor. Oysa erken seçim toplumun gazını bir miktar alabilir.
***
Rahmetli Menderes genel isteğe uyup seçime gitseydi eğer, 1960 ihtilali olmazdı. O günlerde seçime gitmemenin bedeli çok ağır ödendi. Dün askeri vesayetten bahsediliyordu. Bugün siyasi vesayetin baskısı altındayız. Böyle bir vesayet baskısından da erken seçimle kurtulabiliriz. Geçmişte ortak aklı devreye sokamamamıştık. Bari günümüzde ortak akıldan yararlansak ya…