Tarih 1921'in yaz ayları... 

Yunan ordusu, İzmir'den başladığı ilerleyişini, Eskişehir'e kadar götürdü.

Hedefinde Sakarya Nehri'nin doğusuna geçerek, Ankara'ya doğru yürümek var. 

Amaç Türkler'i Ege ve Marmara'dan atmak, bir daha toparlanmayacak ölçüde Anadolu'nun küçük bir coğrafyasına sıkıştırmak... 

 

*** 

 

Kütahya-Eskişehir yenilgisi üzerine Türk cephesinin ana karargâhı Polatlı'ya kadar çekilmiş... 2 bine yakın şehit, 5 bin civarında yaralı, 400 civarında da esir vermiş Türk Ordusu... Kaptırdığı silah/mühimmat da ayrı... Bu yenilgi sonrasında malzeme sıkıntısı çeken ordunun silah gücü de yarı yarıya azalmış... 

Düşünebiliyor musunuz, 30 bin civarında asker tüfekleriyle savaş alanından kaçmış...

 

 *** 

 

Yaklaşık bir yıl önce kurulan TBMM, yenilgi nedeniyle büyük hayal kırıklığı içinde savaş bölgesine heyet göndererek, hesap sormak istiyor. 15 kişiden oluşan TBMM Heyeti, ordunun yoksulluğunu, çıplaklığını görünce durumu anlıyorlar. 

Daha sonra Adalet Bakanlığı yapmış olan Mahmut Esat Bozkurt, "Ordumuz meğerse hiç şikayet etmeden kefenine sarılmış da öyle dövüşmüş" diyerek durumu özetliyor! 

 

*** 

 

Türk askeri ayağına giyecek çarık bulamazken, Yunan Ordusu, Mudanya üzerinden Eskişehir'e 800 kamyon gönderiyor aynı tarihte, araç ve malzeme taşımak amacıyla...

İngiltere’nin silah ve mühimmat desteği sonsuz…

 

 *** 

 

Giden heyette bulunan Mustafa Kemal muhalifi Rıza Nur, ordunun durumunu o tarihlerde şöyle anlatıyor: 

"Askerin çarığı yok. Çoğunun ayağı çıplak. Süvarinin kılıcı yok. Çadır yok, asker güneş altında yanıyor. Birçok askerin matarası yok. Birliklerde su fıçısı, kırba yok. Asker geri çekilirken Porsuk suyundan içmek zorunda kalmış. Askerin yüzde 20'sinin süngüsü yok."

 

 *** 

 

Sadece bu kadar da değil... Balıkesir Milletvekili Ömer Vehbi Bolak da dönüşte TBMM'de şunları anlatıyor:

 "Cephedeki askerin tütünü yok. Kuru ot toplayıp içiyorlar. Askerin yüzde sekseninin üniforması yok. Palaskası yok. Çorabı, çamaşırı yok. Bazı tümen karargâhlarında, gece harita okumak için gaz lambası, fener bir yana mum yok, mum!"

 

 *** 

 

İşte bu koşullarda başladı Sakarya Savaşı'nın hazırlığı... Yunanlılar, dünyanın o dönemdeki süper güçlerinin desteğini alırken, Türk Ordusu, ancak Anadolu'nun yoksul, sefalet içinde yaşayan insanlarına başvurabilirdi.

Mustafa Kemal ve TBMM de öyle yaptı. "Ulusal Yükümlülük" adı verilen "Tekalif-i Milliye" emirleriyle kasabalara, köylere "salma" vuruldu. 

1-Her ev birer çift kat çamaşır, bir çift çorap, bir çift çarık hazırlayıp oluşturulan kurullara teslim edecek! 

2-Bez, patiska, pamuk, yün, tiftik, kumaş, kösele, meşin fotin, iplik, nal, çivi, mıh, yem torbası, yular, kolan, kaşağı, semer ve urganın yüzde 40'ı verilecek! 

3-Buğday, saman, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, pirinç, çay, şeker, gaz, sabun, yağ, tuz ve mum gibi ihtiyaç maddelerinin yüzde 40'ı daha sonra ödenmek üzere, halktan alınacak!

 

 ***

 

 Aslında listede başka malzemeler de var, ama sanırım bu kadarı yeterli! 

Yoklar içindeki Türk Ordusu, yoklar içindeki Türk halkına başvuruyor. 

Sakarya Savaşı’nın ardından Başkomutanlık Mücadelesi de çok eşitsiz koşullarda böyle kazanılıyor.

İzmir’den başlayarak önce Ege’ye, ardından Anadolu’ya yayılan 200 binin üzerindeki düşman askeri bu zorluklarla denize dökülüyor.

 ‘Kanla, irfanla” böyle kuruluyor bu cumhuriyet…

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun!

İlginizi Çekebilir