CHP’nin 39’uncu kurultayı bugün toplanıyor. Partinin yüz yıllık tarihine bakıldığında, insanın gözüne hep aynı kırmızı çizgi çarpar: koltuğun adı “genel başkanlık”tır ama ruhu; Atatürk’ün emanetidir. O yüzden o koltuğa oturan her kim olursa olsun, sözünü de ses tonunu da tartmak zorundadır. Özgür Özel’in son günlerde yaptığı değerlendirmeler tam da bu geleneği, bu kurumsal hafızayı ve bu ağır sorumluluğu taşımanın ne demek olduğunu yeniden hatırlattı. Özel’in “Bizim önceki genel başkanları eleştirme hakkımız yoktur; onların bizi eleştirme hakkı vardır” düsturunun altını böyle tok sesle çizmesi, aslında partinin kültürüne dair eski ama hep taze kalan bir gerçeği yeniden masaya koydu. Bu, bir güç paylaşımı değil; bir saygı mimarisi, bir kurumsal süreklilik bilincidir.

Hal böyleyken, son günlerde yaşanan bazı tartışmalar CHP tabanında beklenenden daha büyük bir dalgalanmaya neden oldu. Zira mesele sadece bir eleştiri değildi; partinin uzun yıllar boyunca ağır bedeller ödeyerek savunduğu demokratikleşme çizgisine ilişkin bir kırılma algısıydı. CHP, “Kürt sorunu ile ilgili” çözüm süreci döneminde masanın meşruiyetini sağlayan aklı önermiş, 29 maddelik demokratikleşme paketini yazmış, her yönden baskı yerken bile masadan kalkmamış bir partiydi. Ve bu hafızayı görmezden gelen her yorum parti tabanında yankı buluyordu.

İşin gölgeli bir diğer tarafında ise Belediyelere ve başkanlara dönük operasyonlar…Yakından bakınca siyaset kokusu buram buram tüten bir yargı pratiği. 19 Mart’tan beri işleyen bir mekanizma…

Bu tablo, demokrasi teorisi kitaplarında örnek diye okutulacak kadar net ! Bağımsızlığını yitirmiş bir yargının araçsallaşması…Özel’in buna itirazı sadece partisi için değil, ülkenin hukuk devleti iddiası için de kritik bir değerlendirmedir.

***

Gelelim en sert yere… Ekrem İmamoğlu meselesi…

CHP tarihinde çok saldırı, çok dosya, çok komplo girişimi oldu. O gün nasıl dimdik ayakta durduysa, bugün 15.5 milyon insanın cumhurbaşkanı adayı olarak işaret ettiği bir ismi yalnızlaştırmak, üstüne beton dökmek partinin genetiğine terstir. Özgür Özel’in bu karmaşada kendini sıkışmış hissetmesi şaşırtıcı değil. Hem geleneğe sadakat göstermek hem bugünün siyasetine karşı dirayetli durmak, hem de toplumu ve partiyi aynı anda sakinleştirmek… Zor iş… Ama Özel’in “sakin kalacağız, sağduyuyu koruyacağız” vurgusu burada stratejik bir fren görevi görüyor.

Ve belki de en önemli cümle önceki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na dönük “Kemal Bey’i arayıp kurultaya davet edeceğim” ifadesi…Bu, yalnızca bir nezaket değil; siyasetin gri anlarında köprülerin nasıl kurulacağını bilen bir lider refleksi. Partinin iç yaralarını büyütmemeyi, kırgınlıkları rafa kaldırmayı amaçlayan bir irade…

39. Kurultay kapıya dayanmışken CHP’nin kaderi yine çok kritik bir dönemeçten geçiyor. Özgür Özel, hem geleneğe yaslanan hem geleceğe bakan bir çizgide yürümeye çalışıyor. Özel, bu yürüyüşte, “Vefa, cesaret ve sağduyu”yu öncelerse, CHP kendine önemli bir yol açar.