Türk edebiyatının mihenk taşlarından birisiydi Pınar Kür, artık gökyüzünden izleyecek bizleri

Edebiyatımızın önemli kalemleri arasında olan Pınar Kür’ün vefatı hepimizi derinden üzüntü. Hem yazar dünyasında hem de okurlar arasında Kür’ün yaşamını yitirmesi, ‘bir kayıp, bir veda daha’ sözleriyle yankı buldu.

Üyesi olmaktan onur ve gurur duyduğum Türkiye Yazarlar Sendikası, Pınar Kür’ün aramızdan ayrılmasını şöyle duyurdu: “Pınar Kür’ün aramızdan ayrılışını derin bir üzüntüyle öğrendik. Türkiye Yazarlar Sendikası olarak, edebiyatımıza kattığı unutulmaz eserleri, çevirileri ve düşünsel mirası için Pınar Kür’e sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor; ailesine, yakınlarına, tüm sevenlerine ve edebiyat dünyamıza başsağlığı diliyoruz. Pınar Kür, kaleminin ışığında hep bizimle olacak.”

Kür, yalnızca çağdaş Türk edebiyatının değil, aynı zamanda feminist düşüncenin ve bireysel özgürlüklerin yazınsal temsili açısından da eşsiz bir figür olarak anımsanacaktır. 15 Nisan 1943’te Bursa’da dünyaya gelen Pınar Kür, 82 yıllık yaşamında hem kalemiyle hem de akademik çalışmalarıyla Türkiye’de toplumsal düşünceye ve edebiyat anlayışına yön veren isimlerden biri olmuştur. Roman, öykü, tiyatro ve çeviri gibi pek çok alanda üretken bir kimliğe sahip olan Kür’ün yaşamı, özellikle kadınların bireysel hakları, cinsiyet eşitsizliği ve toplumsal normların sorgulanması temaları etrafında örülen bir edebî hafızaya dönüşmüştür.

Pınar Kür’ün 1986 yılında yayımlanan Asılacak Kadın adlı romanı, onun yazınsal cesaretini ve toplumsal tabularla yüzleşmedeki kararlılığını açıkça ortaya koyar. Roman, edebî değerinin ötesinde toplumsal etkisiyle de tartışmalara neden olmuş, ancak zamanla Türkiye edebiyatında feminizmin en çarpıcı örneklerinden biri olarak kabul görmüştür.

Kür’ün edebiyatı, sadece kadın kimliğini değil, bireyin iç dünyasını, ahlaki ikilemlerini ve varoluşsal çatışmalarını da merkezine alır. Yarın Yarın, Bir Cinayet Romanı, Küçük Oyuncu ve Bitmeyen Aşk gibi eserlerinde karakterler çoğu zaman toplumsal baskılarla bireysel arzular arasında sıkışmış, fakat bu çatışma alanını dönüştürücü bir edimle ele almayı başarmış figürlerdir.

Akademik kariyeri boyunca İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık ve edebiyat dersleri veren Kür, genç yazarların yetişmesinde de etkili bir rol üstlenmiştir. Çevirmenliğiyle dünya edebiyatının önemli örneklerini Türkçeye kazandırırken, eleştirmenliğiyle de edebiyatın toplumsal sorumluluğuna dikkat çekmiştir.

Pınar Kür’ün ardında bıraktığı edebî miras, yalnızca yazılı metinlerden ibaret değildir. Onun yapıtlarında biçim bulan eleştirel düşünce, kadının özneleşme mücadelesi ve edebiyat yoluyla hakikati dile getirme ısrarı, geleceğin yazarları ve okurları için güçlü bir ilham kaynağı olmaya devam edecektir. Cesurca sorular sormaktan çekinmeyen, kalemiyle karanlığa ışık tutan bu güçlü edebiyatçı, artık aramızda olmasa da sesi Türkçenin belleğinde daima yankılanacaktır. Işıklar içinde uyu Pınar Kür, iyi ki bu dünyadan geçtin.