Osmanlı döneminde adalet, Şeyhülislam fetvaları ve kadıların kararıyla “istenildiği biçimde” tecelli ederdi. Bugün ise şeyhülislamlar sarık takmıyor, kravat bağlıyor! Fetva yerini “görevden alma kararları”na bıraktı.

Ancak maksat aynı ! istenen kararı alana kadar mahkeme üyelerini değiştirmek. Onun içindir ki gücü elinde bulunduranlar “yeniden görevlendirme yapılmıştır” notuyla bir dosyanın kaderiyle oynayabiliyor. Ve bir suçtan beraatine karar verilen kişinin; “isnat edilen ya da uydurulan” bir başka suçtan içeride tutulmasına devam edilebiliyor.

Bunun için de;

Bir savcı delil mi bulamadı; değiştir. Bir hâkim “hukuka göre” mi hareket ediyor? O’nu da değiştir ! İki cümlelik bir “uygun görülmüştür” notu ile koskoca hukuk sistemi kılıktan kılığa sokulabiliyor.

Eskiden hak, hukuk, adalet adına konuşan vicdanlar vardı. Şimdi “devletin bekası adına” konuşanlar… Ve ne tuhaftır ki ikisi de aynı anda hem çok kuvvetli, hem de çok kırılgan. Hem, koca bir milleti korkutabiliyorlar hem de dengesizleştrebiliyorlar.

Aynı teknik, farklı kılıf. Mühür değişti, niyet değişmedi.

Bugün kimin “hukuka uygun” davrandığını sorgulamak suç. Ama hukuka aykırı davrananları alkışlamak serbest!

Ve biz hâlâ aynı soruyu soruyoruz;

“Hukuk devleti mi, muktedirlerin devleti mi?”

Düşünüyorum da bütün bu fütursuzluklara bir gün cevap verebilecek biri çıkar mı?

Kim bilir, belki çıkar. Eğer daha önceden görevden alınmaz ise !
.