Duayen siyasetçi Kemal Anadol’un geçen günkü yazısı ilham kaynağım oldu. 2025’in bu son gününde, bir yılda neler olup bittiğini bir de benden dinleyin istedim…

2025’te memleket olarak büyük bir başarıya imza attık. Hem de öyle böyle değil. Yıllardır konuşa konuşa, uyarıla uyarıla, göre göre, bile isteye… Normal olan her şeyi olağanüstü hâle getirmeyi başardık.

Eskiden “Bu kadar da olmaz” denilen ne varsa, bugün devlet politikası haline geldi...

Mesela hayat pahalılığı… Artık bir sorun değil, bir karakter özelliği. Enflasyon desen, rakam olmaktan çıktı; bir yaşam biçimine dönüştü. Sabah kalkıyoruz, fiyat artmış. Akşam yatıyoruz, umut azalmış.

Ama merak etmeyin; her şey kontrol altında.

Kontrol kimde mi? Tabii ki kimde olacağı belli !

***

2025’te demokrasi yerinde durdu. Durdu derken… Bir sandalyede oturup kaldı. Eller arkadan bağlı, ağzı bantlı… Ama olsun ! Orada duruyor ya...

Sandık var mı? Var.

Seçim var mı? Var.

Sonuç sürpriz mi? Asla.

Zaten bu memlekette sürpriz sadece maaş bordrosunda olur. O da hep eksi yönde. Mesela açlık sınırı 30 bin lira iken, asgari ücretin 28 bin lira olması gibi…

Eskiden orta sınıf diye bir şey vardı. Hatırlayanlar bilir… Biraz memur, biraz esnaf, biraz öğretmen, biraz mühendis… Ne çok zengin ne çok yoksul. Ne her şeye razı ne de her şeye isyankâr.

İşte, 2025’te o orta sınıfı kaybettik. Ama kayıp ilanı verilmedi. Çünkü ceset ortadaydı. Şimdi toplum ikiye ayrılıyor;

Bir avuç “çok iyi” bir yığın ise “idare ederiz abi”

“İdare ederiz” değerlendirmesi, bu ülkenin en büyük ideolojisi oldu. Anayasa gibi… Değiştirilemez.

Gençler mi? Onlar sistemin vicdan azabı. Diplomalı işsizler, mesleksiz mühendisler, gelecekten mülakatla elenen bir kuşak. Onlara “sabredin” diyoruz. Çünkü “sabır” bu coğrafyada üretilebilen tek sınırsız kaynak.

***

2025’te hukuk da yerli yerinde.

Yerli… Ama bazen fazla yerli. O kadar yerli ki evrensel olan hiçbir şeyi tanımıyor. Adaletin terazisi ise bozulmadı. Bozulmadı ama her nedense sadece bir kefesi dolu.

Medya desen… Çok sesli. Ama tek ağızdan.

Kısacası, her şey yolunda gibi görünüyor. Çünkü yukarıdan bakınca hep öyledir. Aşağıdakiler pek görünmez. Ancak yine de bir tuhaflık yaşandı bu yıl… Sessizlik bozuluyor. Gençler konuşuyor, kadınlar konuşuyor, emekliler konuşuyor.

Eskiden “aman” diyenler, şimdi “yeter” diyor. Yani işin içinde bir farkındalık var.

İşte bu tehlikeli ! Çünkü bu ülkede en korkulan şey kriz değil, farkındalıktır.

Sonuç olarak; 2025 bize şunu öğretti;

Bir ülke yoksullaşabilir, adaletsizleşebilir, hatta sessizleşebilir… Ama bir gün mutlaka uyanır. O gün geldiğinde ise, takvim yaprakları değil, hesaplar değişir. Ve dileyelim ki bu değişiklik 2026’da olsun… Dileyelim ki 2025’te “bu kadar da olmaz” dediklerimizi, 2026’da yaşamayalım.

Yeni yılın, başta ülkemiz olmak üzere tüm insanlığa sağlık ve huzur getirmesini diliyorum.