Cemil Tugay’ın reklam panolarında konuya uygun kıyafetlerle çekilmiş boy boy fotoğraflarını görüyorum. Meslektaşım ile bu yolla da olsa görüşmek güzel. Malum diğer medeni yollardan kendisine ulaşmak mümkün değil.
İzmir Kent Konseyinin hiçbir etkinliğine geleceğim dediği halde gelmedi, geçen dönem yürütme kurulu olarak göreve geldiğinden hayırlı olsun, dönem sonunda da bizler görevi tamamladık desteğinize! Teşekkür ederiz demek için medeni yollardan randevu alamadık, yeni Yürütme Kurulu ve Başkanımız seçileli 1 ay oldu, seçimde sonuçlar bıçak sırtı da olsa istediği yönde gerçekleşti ama yine de buyurun hayırlı olsun demek için davet edilmedik.
Neyse, tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.! Biz halkız hatırladığımız zaman iş işten geçmiş olacak.
Şöyle bir hatırlayalım halkçı başkanın icraatlarını; Göreve geldiği ilk ay 2000 kadar çalışanı işten çıkardı, Maaşları gününde ve eksiksiz ödeyemedi, işten çıkardığı işçileri sendika baskısı ile geri aldı ama başka yerlere dağıttı, belediyenin tüm hafızasını silip, yeni atamalar yaptı, onlardan bazılarını da tekrar görevden aldı, yetmedi bazı çalışanların iki ay yemek kartlarını vermedi, Soyer zamanında imzalanan TİS’ni mahkemeye taşıdı, yağmur olmadığı dönemde körfeze herkesin gözü önünde Konak tarafında leş gibi bulanık suyu deşarj etti birileri. Sabotaj olabilir, iş bilmezlik olabilir ama hangisi olursa olsun bir başkan için kötü puan. Körfezi temizliyoruz diyoruz, sanki daha önce hiç yapılmamış bir işe soyunmuş sanırsınız, kenti baştan aşağı asfaltlıyoruz diyor,
İzmir’in en büyük caddelerinden birinde Mithatpaşa’da oturuyorum yollar köstebek yuvası gibi, rögar kapakları özel oyulmuş çukurların içinde tuzak gibi arabalar zaten daracık yolda zar ilerliyor bir de çukura düşmemek için akrobatik hareketler ile her an kazaya davetiye çıkarılıyor.
Mithatpaşa Endüstri Meslek lisesini geçince kaldırım yer yer 15-20 metreyi bulan genişlikte, üzerinde giden motosikletler ve yapılan çalışmalardan dolayı rezil durumda, bütün kare taşlar kırık, yerinden oynamış durumda, tamiratlarda ne renk taş bulunmuşsa onunla tamir ettikleri için yamalı bohça gibi.
Yağmur yağdığında attığınız her adımla oynak taşların altındaki kirli su üzerinize sıçrıyor. Bunlar şikayetler. Tabii bunların kökünde Cemil Tugay dönemi yatmıyor. Yıllardır bu cadde haline terk edildi.
En son rahmetli Ahmet ağabey döneminde yapılan işler üzerinden 20 yıldan fazla geçti. İZSU veya başka belediye/kamu kurumlarının (PTT, İnternet, Elektirik vs) çalışma yaptığında iğrenç bir yama ile kapatılıyor.
Rögar kapaklarının yol seviyesini getirilmesi hem kaldırımları (engelli, Yaşlı, Bebek arabası kullanan vatandaşları için) hem de karayollarını daha güvenli hale getirecektir.
Diğer bir sorun da atık su ve yağmur suyunun ayrıştırılması. İZSU filtreli rögar kapakları alımıyla (burada da çok ciddi soruşturulması gereken duyumlar var) bu konuda bir çalışmayı 4-5 yıldır sürdürüyor ama ne yazık ki konu plansız ve denetimsiz yürüyor. Bu işi uzman bir kadro yerine kafana göre adamlarla diğer paydaş kurumlarla eşgüdümden uzak yaparsanız geçen yıl olduğu gibi elektrik akımına kapılan ve ölenler olacaktır.
Alt yapı çalışmalarındaki eşgüdümsüzlük ve su kıtlığı neredeyse bütün ülke genelinde büyük sorun. Yılda kişi başına düşen 1.519 m³'lük su miktarı ile 'su sıkıntısı çeken' bir ülkeyiz. Artan nüfusla birlikte kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının 2030 yılında 1.200 m³, 2040 yılında 1.116 m³, 2050 yılında ise 1.069 m³ olması bekleniyor. Yağmur suyunu ayırmak, atık suyu geri kazanmak çok önemli barajlarımızda su seviyesi bir önceki yılın aynı dönemine göre %50 azalmış görünüyor.
Suyu dikkatli kullanmazsak Konya’daki gibi yaptırımlar gelebilir. Mart Nisan yağmurları bu boşluğu dolduracak gibi durmuyor.
Manisa’da 12 kuyu açarak İzmir’e su getirmeyi planlıyorlar ama Manisa halkı buna onay veriri mi sizce? Park, Bahçe sulama mevsimi başlıyor, araba yıkamalar gırla bence bunlarda geri dönüşüm suyu kullanılmalı ya da çok pahalı olmasına rağmen deniz suyunu arıtacak bir sistem gelecek yılları düşünerek şimdiden planlamalı.
Önemli bir konuda evsel atıkların geri dönüştürülmesi. Sokakta üstleri başları pis bir şekilde, gayri sıhhi bu atıkları toplayanlar enfeksiyon kaynağı olarak aramızda dolaşırken, belediye kendi gelir kapısını bu kontrolsüz kişilere neden devretmiş?
Medeni ülkelerde apartmanlara evsel atık toplama kutuları ve atık yağ depolama kutuları konuluyor. Belediye haftanın belli günü cam, plastik, kağıt ve kullanışmış yağları topluyor.
Bu atıkları kim nasıl dönüştürüyor, kaç para kazanıyor bilmiyorum ama belediye bu işi usulüne uygun yaptığında hem halk sağlığı riskini bertaraf eder, ham e gelir elde eder.
Bu atıkların yarısının geri dönüştürülmesi 9 milyar TL’lik bir bütçe katkısı sağlayacaktır. Sıfır atık projesi kapsamında sadece %30 civarındaki atığın dönüştürülmesiyle toplanan atıklardan; 96 milyar TL ekonomik kazanç sağlanmış, 703 milyon kWh enerji tasarrufu, 711 milyon m3 su tasarrufu, 82 milyon m3 depolama alanından tasarruf sağlanmış, 4,9 milyon ton sera gazı salımı önlenmiş, 432 milyon ağaç kurtarılmış, 108 milyon varil petrolden tasarruf edilmiştir.
Tabii bir de organik atık sorunumuz var. Bunlar aile ekonomisine yük, yetiştirilirken harcana emeğe ve gıdaya saygısızlık. Mümkün olduğunca özel ambalajlı alışverişten kaçınmak lazım.
Yeterince ve taze almak önemli evden atılan sebze ve ekmeğin hesabı yapıldığında korkunç bir tablo ortaya çıkıyor. Günlük evsel atık hane başına ortalama 3 kiloyu buluyor.
Türkiye’de israf edilen ekmek miktarı: Günde 1.486 ton, yılda 542.455 ton. 210 gram ekmek 12,5 TL ( 2,5 milyar ekmek yapar) parasal büyüklüğü bir yana ucuz/bayat ekmek için sırada bekleyen binlerce insan olduğunu unutmayalım.
Bir kanayan yarada trafik çilesi. Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde ana arterlerde değil çift sıra tek sıra bile araba park edilmez.
Parkmetreli cepler vardır, arabanızı oraya 15 dakika duraksamak için ücretsiz koyabilirsiniz veya işinize göre en fazla 2 saatlik bilet ödeyerek koyarsınız 20:00-08:00 arası ücretsizdir.
Bizde babasının mirası gibi aylarca yerinden kıpırdamayan otomobiller var. Yolu tıkıyorlar, toplu taşımayı aksatıyorlar, dur-kalk nedeniyle toplu taşım araçlarının masraflarını arttırıp, belli bir zaman çizelgesine uymasını bozuyorlar. Acil bir durumda ambülans, itfaiye, polis aracı, vidanjör veya taşıma şirketlerinin çalışacağı bir ortam kalmıyor. Belediye bu parkmetreleri koyar, buradan da ciddi bir gelir elde eder, hem de babasının mirası gibi saygısız insanlara fırsat vermez.
Medeni ülkeler bu işi dijital parkmetrelerle çözmüş durumda. Sadece o bölgede dolaşan bir görevli kontrol etmek için yeterli olur. Örnek olarak New York parkmetre uygulaması ve ihlallerden dolayı yazılan cezalardan yıllık 100 milyon USD kazanıyor.
Eh akıl yaşta veya meslekte değil, bilimde. Daha önerilerimiz var elbette ama anlayana ve aklı başında olanlara.