Ayakları Türkiye topraklarına basmış ama sonradan fildişi kulelere çekilmiş bazı aydınların analizleri pek çok zenginlik barındırsa da söyledikleri-yazdıkları çoğu zaman somut koşulların somut tahlili anlamında eksik kalıyor.
Anadolu’nun gerçeklerini arka planda tutan İzmir bakışlı diye tanımlayabilirim.
Yanlış anlaşılmasın İzmir Türkiye’nin aydınlık yüzlü insanlarının şehri…
Eleştirim Türkiye’yi sadece İzmir’den ibaret sananlar için…
Ve ekliyorum keşke ülkemin her yanı İzmir haline gelse hem hoşgörü olurdu hem de gericilik nostaljik bir arzu olarak kalırdı!
****
Demirel’in yıllar önce kendi partisini tanımlarken söylediği öne sürülen bir cümle var:
“Benim İzmir İl Başkanım pavyondan; Erzurum İl Başkanım camiden gelir.”
Erzurum’u, Konya’yı, Şanlıurfa’yı, Yozgat’ı, Rize’yi hesaba katmayan bir siyasal anlayışın iktidar olması zor, iktidarda kalması daha da zor.
****
Geçtiğimiz hafta Gündüz Vassaf’ı dinledim Habertürk Televizyonu’nda…
Hocam Ahmet Taner Kışlalı nedeniyle de ayrı bir ilgi duyarım Gündüz Vassaf’a…
Sosyal psikolojide küçük grup dinamiğinin dünya çapındaki ismi Muzaffer Şerif, 1950’li yıllarda ülkeden ayrılmak zorunda kalmıştı.
Prof. Dr. Şerif bir daha bu topraklara ayak basmamıştı.
Ahmet Taner Hoca, derste anlattığı öyküsünde Şerif’le birlikte Vassaf’ın adını anmıştı.
Annesi de o kuşağın insanı olan Vassaf, Şerif’le karşılaşmasını şöyle anlatır.
“Milli Şef İnönü rejiminin aydın kıyımlarında Pertev Naili Boratav ve Niyazi Berkes'le birlikte Muzaffer Şerif de kısa bir süre hapis de yattıktan sonra, yurdundan ayrılmaya mecbur bırakılır. Türkiye'nin kaybı başka ülkelerin kazancı olur, üç bilim adamı kendi alanlarında dünya çapında ünlü olur. Muzaffer Şerif Türkiye'ye o denli küser ki, hiç dönmediği gibi, kendisiyle ABD'de tanıştığımda, İstanbul Üniversitesi'nde felsefe okurken annemin sınıf arkadaşı olduğunu bilmesine rağmen, başkalarıyla da yaptığı gibi, öfkesinden benle de Türkçe konuşmayı reddetmiş, İngilizce hal hatır sormuştu.”
Ahmet Taner Kışlalı’nın anlattığı bu hikayeyi içimiz burkularak dinlemiştik.
Bu ülkenin aydınlarının kaderi hep baskı, zulüm, sansür ve sürgün mü olacak?
****
Konumuza dönersek, Gündüz Vassaf, o söyleşide “Sol öldü” diye özetlenebilecek cümleler kurdu.
Doğrudur, sadece sol değil; sol-sağ kavramları de eski önemini yitirdi; ölmemiş olsa da…
Sol’u sadece kamu mülkiyetinin kutsallığına (!), sınıf çatışmalarına, emek-sermaye çelişkisi üzerinden toplumsal mücadelenin diriltilmesine indirgemek yanlışını sürdürüyor Gündüz Vassaf!
****
Özelleştirme ile kamu mülkiyeti konusunda eski jargonla konuşmaya devam ediyor Gündüz Vassaf…
Artık bu tartışmaya geride bırakmanın zamanı gelmedi mi?
Verimliliğin yanında kamu çıkarı neyi emrediyorsa, onu yapmak lazım değil mi?
Ne başlı başına kamu mülkiyetini fetiş haline getirmek ne de piyasaya iman etmenin lüzumu var mı?
****
Bir yandan emek-sermaye çelişkisinden söz ediyor, öte yandan çağdaş gelişmeleri vurguluyor.
Sermayenin sadece biriktirilmiş emekten ibaret olmadığını, artı-değerin yerini bilginin aldığını söylemeye çalışıyor ama hala sınıfsal bakış açısından dem vuruyor.
Robotlar, üç boyutlu teknoloji, yazılımların emeğe olan gereksinimi azalttığını görüyor ama eski kafayla bakmaya devam ediyor.
****
Dahası, “Türkiye’de neden artık köy romanı yazılmıyor?” diye soruyor; köy kalmış gibi…
Vassaf bu ülkede günümüzde hala aşiretlerin sahibi olduğu köylerin olduğunu sanıyor.
***
Dünyada ve Türkiye’de solun gücünün azalması biraz da bu emek-sermaye çelişkisinin daha farklı boyutlara taşınmasından geliyor olamaz mı?
Thomas Piketty’in yazdığı ‘Kapital’de 21. Yüzyılda toplumu “Tüketim üzerinden okumak” gerektiğini söylüyor.
Üzerinde düşünmek lazım, sadece üretim üzerinden değil tüketim üzerinden de toplumu okumak belki daha doğru sonuçlara ulaştırabilir bizi…
****
Peki Gündüz Vassaf’ın önerdiği ne?
Gelir adaletsizliğine, çevreye, yabancı düşmanlığına, doğanın, çevrenin ve kentlerin yok edilmesine karşı özgürlük, adalet ve eşitlik temelinde yoksulları, emekçileri örgütleyecek bir sol…
Eeeee bugün ne yapılıyor?
CHP’nin, Sol Parti’nin, TKP’nin, diğer sosyalist partilerin ana söylemi ne?
Çevre, doğa, adaletsizlik, gelir dağılımının düzelmesi için öneriler demeti değil mi?
1789’un ruhuna geri dönerek eşitlik, adalet ve özgürlük talebi solun en önemli argümanı oldu.
Buna 20. Yüzyılda sadece çevre mücadelesi eklendi.