Bir kadının yaşaması, bir ülkenin vicdanıdır.
Ve unutmayalım: Yaşamak bir haktır, mücadele değil.
Her gün bir başka kadın, uğruna mücadele ettiği hayattan koparılıyor. Kimi zaman bir eş, kimi zaman bir sevgili ya da bir tanıdık tarafından... Kimi zaman da yalnızca “hayır” dediği için. Kadın cinayetleri, yalnızca bireysel değil; toplumsal, kültürel ve sistemsel bir sorun olarak karşımızda duruyor. Her kayıp, yalnızca bir kişinin değil, bir toplumun kanayan yarasıdır. Artık bu sessizlik sona ermeli: Kadın cinayetleri son bulmalı.
***
Kadınlar, en temel hak olan yaşam hakkını dahi koruyamadan, her gün yeni bir tehdit altında yaşamak zorunda kalıyor. Evlerinde, sokakta, okulda, iş yerinde… Güvende olması gereken her alanda şiddetle burun buruna kalıyorlar. Fail, çoğu zaman mağdura en yakın kişi.
Toplumun bazı kesimlerinde kadın cinayetleri hâlâ “aile içi mesele” ya da “ani öfke” gibi bahanelerle geçiştiriliyor. Oysa bu cinayetler birer bireysel öfke patlaması değil; uzun süredir biriken eşitsizliklerin, cezasızlık kültürünün ve cinsiyetçi bakış açısının bir sonucudur. Kadınları koruyamayan yasalar, ihmalkâr uygulamalar ve caydırıcı olmayan cezalar bu karanlık tablonun sürmesine neden oluyor.
***
Geçtiğimiz pazar günü, Türkiye’yi yasa boğan bir olay daha yaşandı. Yol kenarında bulunan bir valizin içinden çıkan cansız beden, 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Ayşe Tokyaz’a aitti. Genç kadının trajik ölümü, derin bir üzüntüye yol açtı. Olayın yaşandığı site sakinlerinden B.L., soruşturmayı derinden etkileyebilecek nitelikte açıklamalarda bulundu. B.L.’nin iddiasına göre, olay günü Ayşe Tokyaz ve erkek arkadaşı olduğu öne sürülen kişi arasında şiddetli bir tartışma yaşandı. Komşuların iddialarına göre, tartışma sesleri öyle şiddetliydi ki, çevredeki birçok kişi endişelenerek güvenliğe haber verdi. Ancak ne yazık ki sonuç yine değişmedi, yine bir kadın öldürüldü. Bu ölüm yani kadın cinayetlerinin normalleşmesi ve birkaç gün içinde unutulması, beni derinden sarsıyor. 3 gün sonra bir bakıyoruz, başka bir yerde başka bir kadın daha sözüm ona en sevdiği; sevgilisi, eşi tarafından öldürülüyor. Ayşe, Emine, Şule, Pınar… Bu bir istatistik değil; bir hayat, bir gelecek, bir umut. Her biri farklı yaşlarda, farklı şehirlerde ama aynı kaderi paylaşan kadınlar. Her biri yaşamak istiyordu.
***
Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde en etkili adımlardan birinin eğitimden geçtiğine inanıyorum. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren eşitlik, saygı ve empati öğretilmelidir. Artık daha fazla can yanmasın, daha fazla hayat yarım kalmasın. Kadın cinayetleri ne yazık ki bireysel tepkilerle değil, topyekûn bir mücadeleyle son bulabilir.
Usta şairimiz Nazım Hikmet’in şiiriyle yazımı tamamlamak istiyorum.
“Kimi der ki kadın;
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki hayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran,
Kimi der ki çocuk doğuran..
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım, bacaklarım, başım,
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim
Hayat arkadaşımdır”