Şöyle yepyeni bir Türkiye görmek istiyorum yeni yılda. Hayal de olsa, rüya da olsa, olmayacak duaya amin demekle eşdeğer de sayılsa, yine de görmek istiyorum işte…
Araştırdım, soruşturdum hayal ve rüya görmenin Türk Ceza Kanunu’na göre suç olmadığını tespit ettim. Onun için rahatça yazabilirim artık. Ben bu (yeni yüzyıl Türkiye’sini)sevmedim, sevemedim. Beni benden koparan, yurdumun dokusunu bozan, insanları ayrıştıran, dini siyasete bulaştıran bir anlayışın egemen olduğu iklim, çoğumuzu hasta etti. Liyakat ve ehliyeti alaşağı eden, iyi yetişmiş ve donanımlı insanları devletten uzaklaştıran, geçmişin tüm iyi hizmetlerini karalayan, kurucu önderimiz Atatürk’ü tartışma noktasına çeken bir zihniyet, Cumhuriyetin fabrika ayarlarına da çomak sokunca, eski Türkiye’yi arar olduk.
Nasıl olmayalım ki, Anayasa’nın çok sık ihlal edilmesine, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının tanınmamasına, akla esenin kolayca yapılmasına, devletin korkunç israfına eski Türkiye’de pek tanık olmuyorduk. Evet eskiden de usulsüzlükler, haksızlıklar, yolsuzluklar oluyordu ama, günümüzdeki gibi geniş ve keskin boyutlarına rastlamıyorduk hiç. Eski Türkiye’mizde iyi-kötü bir demokrasimiz, her konunun tartışılabildiği ve muhalefetin görevini rahatça yapabildiği bir Parlamento’muz, aklımıza eseni yapmamızı önleyen bir Devlet Planlama Teşkilatımız vardı. Devlet kadrolarında görev alabilmek için yapılan imtihanlarda sorular çalınmıyordu, sınavları kazananlar mülakatla saf dışı edilmiyordu, eş-dost-çoluk-çocuk öyle kolayca işe yerleştirilemiyordu.
Hastaneleri de vardı, yolları da, barajları da, havaalanları da okulları da, üniversiteleri de vardı eski Türkiye’nin. Belki bu kadar modern, bu kadar fazla, bu kadar büyük değillerdi ama, ihtiyaçları da karşılıyorlardı işte. Ayrıca kullanmadığımız, geçmediğimiz, tedavi olmadığımız, uçmadığımız kurum ve tesislere de para ödemiyordu insanımız. Yeni Türkiye’deki kadar açı, işsizi, her şeyden şikayetçisi yoktu ki eski Türkiye’nin. Olsa bile derdini anlatacak bir yer, kurum, sorumlu bulurdu. Evet eski Türkiye’nin de dış borcu vardı. Ancak günümüzdeki gibi gırtlağa kadar batmamıştık borca, ihtiyat akçelerini bile tüketmemiştik, enflasyon böylesine korkunç zirveye tırmanmamıştı.
Tarımda kendine yeten 7 ülkeden biriyken, bugün topraklarımızda rahatça yetiştireceğimiz gıdaları çeşitli ülkelerden döviz ödeyerek ithal etmiyorduk. Çiftçimiz iflas etmemiş, toprağına küsmemişti. Dalında 2 liraya satılan limon marketlerde 50 liraya satılamıyordu geçmişte. Et de yiyordu, meyve de yiyordu insanımız. Serbest piyasa ekonomisi, serbest soygun ekonomisine dönüşmemişti ki… Geçim sıkıntısı çekenler vardı ama, gıda açlığı çekenlere rastlamıyorduk. Sokaklarda çöpten yiyecek toplayanları da görmüyorduk. Adalet yokluğundan, yargıdan, eğitimden, güvenlikten bugünkü kadar şikayet çimiydik? Bu kadar kadınımız öldürülüyor muydu eski Türkiye’de, bu kadar yetişmiş gencimiz geleceğini başka ülkelerde arıyor muydu?
Vali devletin valisiydi, emniyet müdürü devletin memuruydu, kamu görevlileri de elbette. Bugün çoğunun siyasallaştığından yakınmıyor mu insanımız? Muhalefet sözcüleri basbas bağırmıyorlar mı? Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, geçmişin medyasını aramıyor musunuz? Geçmişin güçlü ordusunu özlemiyor muyuz? Askeri vesayeti önlüyoruz diyerek Türkiye’yi siyasi vesayetin kucağına bırakmamız doğru bir hareket miydi acaba? 22 yıl önce terörü neredeyse bitirme noktasına getirmemiş miydik? Geçmişte soluğunu kestiğimiz teröristlerden, elli bine yakın insanımızı vahşice öldüren canilerden, ülkemize trilyonlarca dolar zarar veren hainlerden bugün silah bırakmalarını, örgütlerini feshetmelerini bekliyor toplum. Eski Türkiye’de iç ve dış düşmanlarımız bu kadar küstah ve etkili değillerdi. Ülkemizi açıkça tehdit edemiyorlar, adalarımızı ele geçiremiyorlar, teşebbüs ettikleri kaya parçacıklarından bile kaçıp gidiyorlardı. İsrail böyle külhanbeylik yapabilir miydi geçmişin Türkiye’sinde bize?
Neyse yeni yılda eski Türkiye özlemimin hayal de olsa, rüya da olsa gerçekleşmesini, güçlü ordu-güçlü Parlamento, güçlü Cumhuriyet kurumlarının yeniden ihya edilmesini, tüm toplumun kardeşçe kucaklaşmasını samimiyetle ve içten diliyorum. Şirket gibi idare edilmememizi istemek, her şeyin özelleşmesinden vazgeçmek, doğamıza ve çevreye verilen büyük zararın sona ermesini ve telafisini özlemek hakkımız olmalı. Öyle değil mi?
Vatanımıza, toprağımıza dört elle sarılacağımız, Anayasa ve yasalarımıza sadık kalacağımız, Türklüğümüzle övüneceğimiz, kimlik hesaplaşmalarını geride bırakacağımız ve yaptığımız tüm yanlışları düzelterek Türkiye’mizi düze çıkaracağımız bir yeni yılda yaşamak istiyorum. Bu anlayış ve duygularla tüm okurlarımın yeni yılını kutluyor, hepsine aileleriyle birlikte sağlıklı ve mutlu, iyilik ve güzelliklerle dolu bir yaşam diliyor, sevgiyle selamlıyorum. Şen ve hep esen kalın.