Yangınlar ve iklim diplomasisi

2025 yazı, Türkiye’nin dış politikada “insani sorumluluk” başlığı altında yeniden sahne aldığı gelişmelere tanıklık ediyor. 5 Temmuz itibarıyla Suriye’nin kuzeybatısında, özellikle Lazkiye kırsalında günlerdir süren büyük orman yangınlarına Türkiye’den yangın söndürme desteği gönderildi. AP News’in haberine göre Türkiye, iki yangın söndürme uçağı, 11 itfaiye aracı ve su tankerleriyle Suriye’ye sınır ötesi müdahalede bulundu. Bu bilgi, 2025 Avrupa & Akdeniz Orman Yangınları Raporu’nda da teyit ediliyor.

Bu yardım, insani olarak değerlidir. Fakat dış politikada verilen her insani mesajın, iç politikada bir karşılığı yoksa inandırıcılığı zayıflar. Türkiye kamuoyunun hafızası hâlâ taze: 2024 yazında Hatay, Çeşme, Muğla, Balıkesir ve Manavgat’ta çıkan büyük yangınlara geç müdahale edilmiş, hatta günlerce yangın söndürme uçağı gönderilemediği için yerel halk kendi imkânlarıyla mücadele etmek zorunda kalmıştı. Üstelik şu anda, yani Temmuz 2025’in ilk günlerinde yine İzmir’in Menderes ilçesi, Antalya’nın Aksu’su ve Adana’nın Aladağ kırsalında çıkan yeni yangınlar devam ediyor. Bazı bölgelere müdahale geç ulaşırken, yurttaşlar sosyal medyadayine yalnız bırakıldık diyerek isyan ediyor.

Bütün bu tablo, Türkiye'nin dış politika söylemiyle iç gerçekliği arasındaki derin çelişkiyi görünür kılıyor. AK Parti iktidarı, yıllardır dış politikayı iç meşruiyetini pekiştirme ve uluslararası vitrin üretme aracı olarak kullanıyor. Özellikle Suriye bağlamında, insani yardımın stratejik iletişime dönüşmesi yeni değil. Ancak artık bu strateji toplumda karşılık bulmakta zorlanıyor. Çünkü insanlar şu soruyu daha sık soruyor: "Madem yardım gücün var, neden önce kendi halkına, kendi ormanına, kendi doğana sahip çıkmadın?"

Bu çelişki, neoliberal dönüşümün dış politika reflekslerine nasıl sirayet ettiğini de gösteriyor. Afet yönetimi gibi temel kamu hizmetleri, yıllar içinde taşeronlaştırılmış, küçültülmüş ve merkezi denetimden uzaklaştırılmış durumda. Orman teşkilatları zayıflatılırken, yerel yönetimlerin yangınla mücadele kapasitesi kısıtlandı. Bugün dışarıya gönderilen her uçak, aslında içeride yıllardır eksik bırakılan kurumsal hazırlığın yerine konulmaya çalışılıyor.

İklim kriziyle mücadele, artık yalnızca çevre politikası değil; aynı zamanda adalet, yönetişim ve strateji meselesidir. Türkiye, gerçek bir iklim diplomasisi inşa etmek istiyorsa, bunu Suriye’ye yardım göndermekle değil, içeride doğayla barışan, halkı güçlendiren, bilim temelli ve şeffaf bir afet yönetimi modeliyle göstermek zorundadır. Aksi halde dış yardımlar, kamuoyunda sadece bir gösteri ve tutarsızlık örneği olarak kalır.

Yangın söndürme uçakları Suriye’ye gitmiş olabilir. Ama bu ülkede yaşayan insanlar, Defne’de, Çeşme’de, Muğla’da cayır cayır yanan köyleri, alevlerin arasında kalan hayvanları, kendi imkânlarıyla mücadele eden orman köylülerini unutmuyor. Bugün aynı sahneler, aynı eksikliklerle tekrar ediyor. Suriye’ye uçak göndermek anlamlı olabilir; ama vicdan önce içerde başlar.