Yalnız bir adamın hikayesi

Gerçek bir yaşam öyküsünden sahneye taşınan “Yalnız Bir Adamın Hikayesi”, seyirciyi derin bir iç yolculuğa davet ediyor. Oyunun hem yönetmeni hem oyuncusu olan Ercan Kubaş, kendi hayatından yola çıkarak yalnızlık, umut ve baba–kız sevgisini anlatıyor. Eserin yazarı ise Kubaş’ın kızı Yağmur Kubaş. Sorduk, Ercan Kubaş yanıtladı.

Işık Teoman

Yaşamı, doğduğundan beri zorluklar içinde geçmiş, minicik boyuyla alay etmiş sokaktaki çocuklar. Ardından iki ayağından da olmuş Ercan Kubaş. Yılmamış, mücadele etmiş, kendi adıyla tiyatrosunu bile kurmuş. Uzun yıllar Ayvalık’ta oyunlar sahnelemiş. Ayvalık’tan evini Afyonkarahisar’a taşımış ama bir ayağı yine Ayvalık’ta turneye çıkmış Ercan Kubaş ve kızı Yağmur Kubaş. Bu aralar Yağmur Kubaş’ın yazdığı gerçek bir yaşam öyküsünden doğan “Yalnız Bir Adamın Hikayesi”, tiyatro sahnesinde izleyenleri derinden sarsıyor. Oyunun hem yönetmeni hem de başrol oyuncusu Ercan Kubaş, kendi hayatını kızı Yağmur Kubaş’ın kalemiyle yeniden anlatıyor. Biz de Kubaş’la hem oyunun hem de hayatın iç içe geçtiği bu güçlü hikâyeyi konuştuk.
– Bir zamanlar, minicik boyunla herkesin yanından geçtiği ama kimsenin görmediği bir adamdın, zorlu bir çocukluk yaşamı ve ardından pırıltılı bir sahne ve perde, anlat bakalım sevgili Ercan, bu hikayeyi bir de senden dinleyelim.

En çok yalnızlıkla yaşadım

E.K.-Benim hikayem aslında sokakta başladı. Bir zamanlar herkesin yanından geçtiği ama kimsenin görmediği bir adamdım. Soğukla, açlıkla ve en çok da yalnızlıkla yaşadım. Yıllar sonra kızım Yağmur, bu yaşanmışlıkları kaleme aldı. Benim sustuğumu o yazdı. Benim gözyaşlarımı o cümlelere çevirdi. Çevirirken de hiç zorlanmadı, çünkü o da ben anlatırken bu yaşamımı birebir özümsedi adeta.
– Ayvalık’ta seni ilk kez sahnede gördüm, oyununu izledim ve tanışmak istedim. Ayvalık Yeni Mahalle’deki evinde buluştuk. Sevgili eşin Aysun, kızların Yağmur ve Damla etrafında pervane oluyordu. Ne güzel bir ailesiniz ama benim gördüğüm kadarıyla kızınız Yağmur Kubaş’ın bu süreçteki rolü neydi?
E.K-Bir gün geldi ve her şeyi o başlattı. Bir kız evlat, babasının kalbinde biriken acıyı içtenlikle, yürekten gelerek sevgiyle kâğıda döktü. Onun yazdığı her kelime bir yarama dokundu, her satırında beni yeniden doğurdu. Ben sahneye çıktığımda sadece bir oyun oynamıyorum; kızımın kelimeleriyle yeniden nefes alıyorum. Bu da bana öylesine güç katıyor, öylesine güven veriyor ki, yaşama dört elle sarılmaya devam ediyorum.

Bu oyun bir teşekkür

– Yağmur’un muhteşem kaleminden bir oyun çıkarmışsınız baba ve kız. Oyununuzun çok özel bir anlamı olduğu belli. Siz nasıl tanımlarsınız?
E.K-Bu oyun benim için bir tiyatro değil, bir teşekkür. Hayata, kızıma, beni hiç tanımadan kalbiyle hisseden insanlara bir teşekkür. Sokakta kalmış, unutulmuş, dışlanmış herkes adına söylenmiş bir teşekkür cümlesi bu.
– Yeni oyununu ben de izledim, bittiğinde dondum kaldım, dakikalarca düşündüm yaşamını, o günleri, üzüntüleri ve kederleri çok zor bir süreç. Sen daha iyi fark ediyorsundur, seyircilerin tepkisi nasıl oluyor?
E.K-Oyun bittiğinde salon sessizliğe bürünüyor. Hani derler ya! Ölüm sessizliği, benzetmek gibi olmasın ama öyle… Bazıları ağlıyor, bazıları başını eğiyor, bazıları derin bir nefes alıyor. O an anlıyorum ki yalnız değilim. Seyircinin sessizliği bazen her alkıştan daha gürültülü geliyor bana. Geçen yıllarım bir film şeridi gibi geçiyor her oyunun ardından perde arkasına, gittiğimde.

Ülkenin vicdanı sahnede

– ‘Yalnız Bir Adamın Hikayesi’ sadece kişisel bir anlatı değil gibi. Aslında sen ön plana çıktığın için böyle hikayeler yaşam buluyor, örnek oluyor. Ercan Kubaş’ın yaşamına benzeyen çok öyküler vardır diye düşünüyorum, sen diyebilirsin bu düşünceme?
E.K-Evet, bu sadece benim hikayem değil. Her gözyaşını içine akıtan annenin, her sessiz kalışta içi yanan babanın, her köşede unutulan insanın hikayesi bu. Aslında bir ülkenin vicdanını sahneye taşıyoruz. Aslında, yaşanmışlıkları geriye atan, içine gömen, yok sayan veya öyle yaşamak için kendilerine kurgulayanlara inat, bu oyunda her şey net ve ortada, yalan yanlış yok, kaçak dövüş yok.
– Turnede bugüne kadar oyununu yüzlerce tiyatrosever izlemiştir mutlaka. Onlar da, ben de olduğu gibi mutlaka bir iz bırakmıştır. Merak ediyorum sevgili Ercan, izleyiciye nasıl bir mesaj bırakmak istiyorsunuz?
E.K-İzleyen değil, hisseden herkesin yüreğine dokunmak istiyorum. İnsanlar yalnızlığı, dışlanmışlığın ne demek olduğunu hatırlasın istiyorum. Çünkü bu oyun sahnede bitmiyor; evde, yürekte, vicdanda devam ediyor.
Sonuç olarak, bu röportajın sonunda dakikalarca bir sessizlik yaşadım. Anlatılanların içinde, belki de ben de benzer yaşanmışlıklardan geçmişimdir diye düşünmedim değil. Ama bu kadar da olmaz dedim. Tabii Ercan Kubaş’a değil, içime seslendim. Yanıt geldi mi? Geldi, “geç kaldın dostum” diye…

Yeniden var oluşun
direnişin hikayesi

“Yalnız Bir Adamın Hikayesi” izleyicisini sadece bir tiyatro salonunda değil, kendi kalbinde bir yolculuğa çıkarıyor. Ercan Kubaş ve kızı Yağmur Kubaş’ın birlikte yarattığı bu eser, tiyatronun ötesinde bir yaşam manifestosu olarak iz bırakıyor. O öyküde ve oyunda yalnızı oynuyor ama. Artık Ercan Kubaş’ın yanında Aysun Kubaş, sevgi dolu bir eş, güçlü bir anne ile sıcacık yürekleriyle iki kızı, Yağmur ve Damla; onun tabiriyle “benim yaşam sigortalarım” dediği Kubaş Ailesi var. Sen çok yaşa minik bedenli, koca yürekli Ercan Kubaş… Bugün sahnede alkışlanan yalnız bir adam değil, umudun kendisi var. Her repliğinde geçmişin izlerini, her bakışında sevgiyle yeniden doğan bir insanı izliyoruz. Ercan Kubaş’ın hikayesi, insana hatırlatıyor: Yalnızlık paylaşıldıkça azalır, sevgi anlatıldıkça çoğalır. “Yalnız Bir Adamın Hikayesi” işte tam da bu yüzden, bir yaşamı değil, bir direnişi, bir yeniden var oluşu anlatıyor.