Üstünlerin hukuku !

Öyle anlaşılıyor ki; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan’ın tutuklanması, sadece adli bir vakadan ibaret değil. Bu olay, savunma hakkının dokunulmazlığı, yargı bağımsızlığı ve demokratik hukuk devleti ilkesinin ne denli kırılgan hâle geldiğinin resmidir.

Demokratik ülkelerde adalet sistemi; yürütmeden, siyasetten ve gündelik polemiklerden arınmış, kendi ilkeleriyle ve tarafsızlığıyla çalışır. Avukatlık mesleği de bu sistemin temel taşlarından biridir. Zira avukatlar yalnızca bireyleri değil, hukuk düzeninin kendisini de savunurlar. Savunma makamını hedef alan her girişim, doğrudan yargıya, daha geniş anlamda da “toplumsal adalet anlayışı”na yönelik bir tehdittir.

Av. Pehlivan’ın tutuklanması, hangi yasa ve uygulamaya göre yapılmıştır. Bu kadar basit midir? Süreç, şeffaflık ve hukuk devleti ilkeleriyle ne kadar uyumludur? Gerekçeler kamu vicdanını tatmin edecek nitelikte midir? Zamanlama, adli bir zorunlulukla mı, yoksa siyasi bir iklimin yönlendirmesiyle mi belirlenmiştir?

Bu soruların yanıtını sadece yargı kurumları değil, toplumu yöneten herkes vermelidir.

***

Bugün ülkemizde milyonlarca vatandaş adalete güvenmek, hakkını hukuk yoluyla aramak istiyor. Ancak hukuk sisteminin siyasal tartışmaların gölgesine girmesi, bu güveni zedelemekte, vatandaş ile devlet arasındaki en temel bağ olan adalet duygusunu örselemektedir. Güven ise ruh gibidir, bedeni terk edince bir daha geri dönmesi mümkün değildir.

“Hak, hukuk, adalet” sadece kitaplarda yazan “şiirsel ve romantik” bir prensip değildir. Hukuk, günlük yaşamda hissedilmesi gereken bir güvence olmalıdır. Siyasi görüşü ne olursa olsun herkesin adalet karşısında eşit olduğu bir düzen, ancak bağımsız ve tarafsız bir yargı ile mümkündür. Bu da “hukukun üstünlüğü” ile olur. “Üstünlerin hukuku” ile değil.

Unutulmamalıdır ki, bir toplumda adalet zayıflarsa, özgürlükler de erimeye başlar. Ve hukukun temeline atılan her gölge, geleceğimizin üzerine düşer. Bu nedenle, tüm demokratik kurumların ve siyasi aktörlerin ortak sorumluluğu; hukuku korumak, adaleti güçlendirmek ve vatandaşların vicdanında onarılamaz yaralar açılmasına engel olmaktır.

Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu şey, daha fazla gerilim değil; daha fazla güven, daha fazla şeffaflık ve daha güçlü bir hukuk sistemidir. Savunma hakkını, adil yargılanmayı ve temel özgürlükleri korumak; yalnızca hukukçuların değil, hepimizin görevidir.

Çünkü adalet, hepimize lazım!