“Yavrularım/ Hep çocuk kalın/ Yaşınız kaç olursa olsun,/ Mesleğiniz ne olursa olsun,/ Bekar veya evli olsanız da, / Siz büyümeyin çocuklarım,/ Ana kucağının kokusundan,/ Baba ocağının sıcaklığından,/ Ayrı kalmayın,/ Siz ağlamayın,/ Siz büyümeyin çocuklarım!”
Bu dizeler şair-yazar Birgül Güçlü’ye ait. Güçlü aynı şiirindeki gibi anne sevgisiyle yüreği dolu birisi. Yazma eylemi de bir nevi yazarın iç dünyasını anlatmasıdır. Şair, “yaşınız kaç olursa olsun” diyerek kronolojik zamanın sınırlayıcılığını ortadan kaldırır ve insanın içsel tarafına seslenir. Çocuk kalmak, burada bir saflığı, temizliği, güven arayışını temsil eder.
Ana kucağı ve baba ocağı imgeleri, insanın varoluşsal güven alanlarını simgeler. Ana kucağının kokusu, şefkatin ve merhametin simgesidir; baba ocağının sıcaklığı ise koruyuculuğu ve sarsılmaz desteği hatırlatır. Bu iki temel unsur, bireyin hayatta karşılaştığı zorluklar karşısında sığınabileceği köklerdir.
Dizelerdeki “siz büyümeyin” çağrısı, aslında modern dünyanın hızına ve bireyden beklenen sürekli olgunlaşma baskısına karşı bir duruştur. İnsan büyüdükçe kaybettiği değerlerin – masumiyet, samimiyet, içtenlik – çocuklukta daha saf hâliyle bulunduğu düşüncesi bu çağrının temelinde yatar. Yetişkinlik, çoğu zaman gözyaşlarının saklandığı, duyguların törpülendiği bir dönemdir; oysa çocuklukta gözyaşı bile sahicidir. Bu nedenle şair, “siz ağlamayın” derken aslında yetişkinliğin acımasız gerçeklerine karşı bir direniş önerir.
Çocuk kalabilen bir toplum, vicdanını kaybetmez; hırsın, öfkenin, çıkarın ötesinde dayanışmayı ve sevgiyi yüceltir. Çocuk kalmak, bireyin içindeki insanlığı diri tutmak demektir.
“Bir bardak çayla baş başa/ Yağmuru seyrediyorum/ Balkonumda/ Aman ha/Yanlış anlayıp da/ Tasalanmayın sakın/ Yalnızlık bende değil/Yağmurda/Benim çayım var sıcacık/Avuçlarımda” Ayşegül Hayvar
Yağmur, hem hüzün hem de umutla özdeşleştirilmiş bir doğa olayıdır. Kimi zaman toprağa bereket indirir, kimi zaman içe kapanışı ve melankoliyi çağrıştırır. Ancak burada gördüğümüz dizelerde yağmur, yalnızlığın değil; varlığın ve huzurun arka fonu hâline getirilir.
Şair Hayvar’ın “Bir bardak çayla baş başa” ifadesi, günlük hayatın en sıradan eylemlerinden birine derinlik kazandırır. Çay, Anadolu kültüründe dostluğun, sohbetin ve paylaşımın simgesidir. Ancak bu dizelerde çay, başkalarıyla değil, kişinin kendisiyle kurduğu içsel bir dostluğun aracıdır. Çayın sıcaklığı, dışarıdaki yağmurun serinliğine karşılık bir denge unsuru olarak belirir.
***
Şair, “yanlış anlayıp da tasalanmayın sakın” dizesiyle önemli bir ayrımı vurgular: Yalnızlık, her zaman bir eksiklik değildir. İnsan çoğu kez kalabalıkların ortasında da kendini yapayalnız hissedebilir. Oysa burada yalnızlık, huzurlu bir tercih, bilinçli bir içe dönüş olarak sunulur. “Yalnızlık bende değil, yağmurda” sözleri, sorumluluğu dışarıdaki atmosfere yükler ve bireyin kendi içinde kurduğu sükûneti korur.
Bu bakış açısı, modern insanın sıkça ihtiyaç duyduğu bir farkındalığı ortaya koyar: Dış dünyanın karmaşası, telaşı ve gürültüsü içinde, insan kendine küçük bir alan açabilir. Balkon, bu anlamda hem fiziksel hem de ruhsal bir mekândır. Bir yandan dışarıyla bağını sürdürür, diğer yandan kendi iç evrenine kapanır.
Son dizedeki “benim çayım var sıcacık avuçlarımda” ifadesi, küçük şeylerin insana verdiği büyük mutluluğu özetler. Çayın sıcaklığı, yalnızca bedeni değil, ruhu da ısıtır. Böylece yağmurun serinliğinde bile bir güven ve huzur duygusu yeşerir.