Tasavvuf ve Kahve

Kahvenin ilk kullanımına dair en sevdiğim efsane; Etiyopyalı bir Arap olan Sufi Şeyh Şazeli’nin hikâyesi… 13. yüzyılda yaşadığı düşünülen bu sufi şeyhinin kahveyi ilk içen sufilerden olduğuna inanılıyor.

Cenk R. Girginol, “Kahve – Fincandan… Lezzete…” isimli kitabının ilk bölümüne Şazeli’nin hikâyesiyle başlıyor. Tam ismi Ebu Hasan Ali bin Abdullah Abdulcabbar el Şerif el Zarcilli olan Şazeli (veya Şazili), zamanında Habeşistan’da dergâh erbabı. Bu arada Girginol’a göre Şazeli Tarikatı’nın kurucusu Şeyh Şazili ile karıştırılmaması gerekiyor. Şeyh Şazeli, 1252 veya 1253 yılında hacca gitmek için yola çıkar. Bindiği gemi fırtınaya yakalanır ve Yemen’in Moka limanına sürüklenir. O sırada Yemen’de salgın hastalıklar vardır. Halk şeyhin geldiğini öğrenince şifa bulmak için ona danışmaya başlar ve şeyh de hastaları dualarla iyileştirir. Moka Emiri hasta kızını Şazeli’ye gönderir ve gerçekten birkaç gün şeyhin evinde kalan kız iyileşir. Ancak tutucu halk, onun evinde kaldığı için emirin kızı ve şeyh hakkında dedikodu çıkarıp iftira atar. Hükümdar da bunlar üzerine Şazeli’yi dağlara (Kuh-ı Esvab) sürer.

Şazeli dağlarda aç ve susuz yaşamaya çalışırken ağaçlardaki kırmızı meyveleri yiyerek hatta un gibi öğütüp suyun içine atıp içerek hayatta kalır. Dergâhtan arkadaşları onu arar ve bulur. Bu kırmızı meyvelerin suyuyla yaşadığını görünce merak edip onlar da bu sudan içmeye başlarlar. Rivayete göre o dönem uyuza yakalanan bazı arkadaşları bu sudan içtikten sonra iyileşir.

İşte bu meyve, kahve ağacının meyveleridir ve kahvenin uyuz hastalığını iyileştiren ünü o günlerde Moka’da duyulur. Şifacı Şazeli’nin büyülü hikâyesini merak eden halkın attıkları iftira nedeniyle pişmanlık duyması üzerine hükümdar Şazeli’nin yanına bir heyet gönderir, heyet şeyhten özür dileyip yayılan uyuz hastalığını iyileştirmesini ister. Şeyh Şazeli de Moka’ya dönüp hastalığı kahve kullanarak iyileştirir ve böylece kahve Yemen’de hayatın içine girmiş ve tüketilmeye başlamış olur. Dergâha dönen Şeyh Şazeli zikir ve ibadet gecelerinde kahveyi uyanık tutma özelliği nedeniyle kullanmaya başlar. Bu arada Şazeli, Hacı Bektaşi Veli tarikatındaki on iki posttan birine sahipmiş. Bu post “Kahveci Postu” imiş. Üstelik Anadolu’da bazı eski kahvehanelerde kendisine “Kahvenin Piri” denilirmiş…

Fazla konuşmaktan, fazla yemekten ve fazla uyumaktan kaçınan, ritüel seven dervişlerin kahvenin keyfine ilk varanlar olması tesadüf olabilir mi?

Dervişler, kahve içtiklerinde ibadeti daha iyi yaptıklarına inanmışlar ve kahveye bir nimet gözüyle bakmışlar. Kahve ritüeli çeşitli zikirlerle yapılırmış. Kahvenin etrafında daire şeklinde otururlarmış. Bazı tekkelerde kahve yapmak sufi yolunun bir parçası olarak kabul edilirmiş. Düşüncelerini, tecrübelerini kahve içerken etraflarında toplananlara aktaran mutasavvıflara şeyh-i sohbet denirmiş. Kahvehane denilen sohbet ettiğimiz yerlerin kökeni işte böyle bir yerden geliyor.

Bir kendini keşfetme, kendi içimize doğru derinleşme yolu olan tasavvufla yalnız içilince düşünmeye, yazmaya katkı sağlayan, dostlarla içince sohbeti derinleştiren kahvenin böyle ortak bir hikâyesi olması çok güzel değil mi?

Ehl-i muhabbet, güzel insanlarla kahve eşliğinde yaptığınız sohbetler bol olsun.

Sevgiyle,