Sömürge ekonomisine nasıl dönüştük?

AKP, iktidara geldiğinden bu yana, zeytinlikleri katledecek yasa tasarısını tam 10 kez değiştirmeye kalktı. Her seferinde, kamuoyundan yükselen tepkilerden sonra geri çekti. 10 kez vazgeçtikleri yasayı 11’incide kabul etmeleri şunu gösteriyor: Türkiye’nin dünya ekonomisindeki rolü, “iş yapılacak ticaret ortağı ülke statüsünden” çıkmış, “sömürge ülke ekonomisi statüsüne” dönmüştür.

Türkiye’nin ekonomideki çarklarını döndürmek için dövize ihtiyacı var. Yüksek faizle bulunan döviz, ayrı bir sömürü düzeniydi. Artık bu yolla bulunan döviz de yetmiyor. Duvara tosladık. Hukuku sorgulamadan, tek adam rejimini kendisine dert etmeyen yabancı yatırımcılara ihtiyacımız var. Yeni bir alan ve yeni bir yatırımcı türü lazım…

Yabancı sermaye, elde ettiği karı elbette transfer eder. Ancak aynı zamanda o ülkede katma değer de yaratır. Bu kar transferini sömürü mekanizması olarak değerlendirebilirsiniz. Ama yarattığı katma değer nedeniyle ülke kalkınmasında bir rolü olur. Bu piyasa ekonomilerinde de böyledir, Komünist Parti ile yönetilen Çin’de de böyledir.

Aynı şekilde siz ekonominizi dış açık vermeden çeviremiyorsanız, yani kötü tercihler ve beceriksiz iseniz, bu kez çarkları döndürmek için sıcak paraya mahkûm olursunuz. Sıcak paraya dünyanın en yüksek reel faizini ödeyerek, yurtiçinden yurtdışına kaynak aktarır bir sömürü mekanizmasını işletirsiniz. Ama yine de o sıcak para ile krediler ile ekonominin çarklarını çevirirken, düşük de olsa ekonomiye bir katma değer sağlarsınız.

Rekabet gücü gelişmemiş bir ekonomi ile dünya kapitalist sisteminin size biçtiği rolle yetinirsiniz. İyi yönetilirseniz, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı mağlubu Almanya gibi ya da Güney Kore örneğinde olduğu gibi refahınızı artırabilirsiniz. Kötü yönetilirseniz, aradan yıllar geçse bile bir arpa boyu yol alamazsınız. Kalabalık nüfusunuzla, dünya ekonomik sisteminin üretimde küçük bir aktörü ama tüketimde önemli bir pazarı olursunuz. Ekonomik bağımsızlığınızı kaybeder, borç batağına saplanırsınız. Ekonomik bağımsızlık ile birlikte dış politikadaki gücünüzü, jeopolitik gücünüzü de yitirirsiniz. Artık yavaş yavaş sömürge ekonomisine dönüşüm şartları oluşur.

Sömürge ekonomisi haline gelen ülkelerde, özellikle hammadde madenciliğinde, ülkeye en ufak bir katma değer kazandırılmaz. Sömürge ülkelerde ülkelerin doğal kaynakları, madenleri, ülke ekonomisine hiçbir katkı sağlamadan yağmalanır. Ülke içinde de, sadece maden imtiyazlarını, ruhsatlarını dağıtan otorite zenginleşir. Gelen yabancı sermaye ve yerli sermaye artık yatırımcı değil, tam anlamıyla soyguncudur. Dünyanın hiçbir ülkesi, hammadde madenciliği ile kalkınmamıştır.

Daha önce de defalarca yazdım. Bıkmadan usanmadan tekrarlamak gerekiyor. Türkiye’de madenciliğin ekonomiye katkısı ulusal gelir içinde sadece yüzde 1… Bu yüzde 1 katkıdan da ne devlet ne de halk faydalanabiliyor. Madencilerin devlete verdikleri katkı payları yüzde 2 ile binde 2 arasında. Yani yüzde 1’in binde 2’si kadar. Devede kulak kadar bile değil. Ulusal gelirde 100 liranın 1 lirası madencilikten geliyor. O bir liranın da sadece 1 kuruşu devlete kalıyor. 100 lirada 1 kuruş. Bundan daha ala bir sömürge düzeni olabilir mi?

Bunun karşılığında da, Türkiye’nin zeytinlikleri, ormanları, meraları, tatlı su kaynakları tarım alanları yok ediliyor.

Dünya kapitalist sistemindeki ülkeler yeni teknolojiler için yeni madenler ve toprak elementlerine saldırıyorlar. NATO ülkeleri, Çin ve Rusya’ya karşı silahlanma harcamalarını 2.5 kat artırma kararı aldı. Ekonomik ve siyasal varlıklarını korumak ve hatta genişletmek için, içeride milliyetçilik akımlarının yükseltiyorlar, kendi ulus devlet modellerini güçlendiriyorlar. Buna karşılık Türkiye’de olduğu gibi, az gelişmiş ya da sömürge haline getirmek istedikleri ülkelerin devlet yapılarını, ulus devlet yapılarını çökertmek için uğraşıyorlar.

Türkiye’de maden yasası yeni bir sömürge ekonomisi modeline geçerken, ABD’nin Ankara Büyükelçisi, Büyükelçi gibi değil, Sömürge Valisi gibi davranıyor. Lozan’ı hedef alıyor, Sevr’i örnek gösteriyor. Terörsüz Türkiye masalı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet yapısı ve laik yapısı, Türkiye Milleti gibi, Türk-Kürt-Arap ümmet birliği gibi, Osmanlı Millet Modeli gibi saçmalıklarla hedef alınıyor.