Sistemin çürük karnesi

Yükseköğretim Kurumları Sınavı Yerleştirme sonuçları açıklandı. Ve beklenen oldu: Yine eksikler, yine kontenjan boşlukları, yine hatalar, yine mağduriyetler…

Her yıl aynı sahneyi oynuyoruz. Hani o absürt tiyatro oyunları vardır ya; seyirci baştan bilir ki sonu felakettir, ama yine de izlemeye devam eder. Bizim YKS maceramız da öyle. Tercih listelerinde yanlış bölümler, güncellenmeyen kontenjanlar, yerleştirme algoritmalarındaki şaibeli hesaplamalar… Ve ardından yetkililerin soğukkanlı açıklaması: “Teknik bir aksaklık.”

Teknik aksaklıkmış!

Banka sistemleri milyarlarca işlemi bir saniyede yaparken, uzay ajansları Mars’a robot indirirken, biz hâlâ çocuklarımızın geleceğini “sistemsel hata”ya teslim ediyoruz.

Bir ülkenin gençlerini böylesine hoyratça bir yazgıya mahkûm etmesi, sadece teknik bir zafiyet değil; aynı zamanda ahlaki bir çöküştür. Çünkü hata bir kez olur, sistem onu telafi eder. Ama siz aynı hatayı her yıl yaparsanız, bu artık hata değil, alışkanlık demek olur.

***

Peki çözüm ne?

Öncelikle ÖSYM ve YÖK, kapalı kapılar ardında işleyen bu “yerleştirme algoritmasını” şeffaf hale getirmek zorundadır. Hangi tercihin nasıl sıralandığı, kontenjanların nasıl hesaplandığı, hangi adayın neden dışarıda kaldığı herkes tarafından anlaşılır olmalıdır. Bir öğrencinin hayatı, kapalı devre çalışan bir bilgisayar yazılımının keyfine bırakılamaz.

İkinci olarak, sonuçlar açıklanmadan önce bağımsız bir denetim mekanizması kurulmalıdır. Yani “hata”ya değil, “önleyici kontrol”e yatırım yapılmalıdır. Ama bizim ülkemizde işler genelde tersinden yürür. Önce fail yakalanır sonra delil aranır. Ya da önlem alınmadan çıkan yangınları söndürmek için itfaiye çağrılır. Çağrılır ama bu meselede, yanıp kül olan o gençlerin umutları olur.

Neden merkezi yerleştirme? Bırakın eskiden olduğu gibi fakülteler, kendi puanlarını açıklasın. Kontenjanı dolmuyorsa, puanını düşürsün. Böylece öğrencilerin ikinci bir seçenek hakkı olsun.

Üçüncü olarak, tercih sisteminin merkeziyetçi yapısı yeniden düşünülmelidir. Tüm ülkenin geleceğini tek bir merkezin eline bırakmak, akıl değil, cehalet işidir. Üniversiteler kendi kontenjanlarını daha bağımsız ve denetlenebilir şekilde belirlemeli, öğrenci-üniversite uyumu daha esnek modellerle sağlanmalıdır.

Sonuç olarak; bu ülkede gençler sınavı kaybetmiyor. Onlara kaybettiren, yıllardır aynı hatayı tekrarlayan sistemin ta kendisidir. Ama gün gelecek bu gençler, sınav kâğıtlarıyla değil, sandık başındaki mühürle bu çürümüş karnenin notunu verecekler.