PKK’nın silah bırakma kararı, 41 yıldır devam eden çatışma döngüsünün sona erebileceği umudunu taşıyor. Bu karar, yalnızca bir örgütün taktiksel pozisyonu değil; aynı zamanda toplumsal hafızanın, siyasi aklın ve bölgesel dengelerin yeniden şekillenmesi anlamına gelebilir. Ama bu öyle bir eşik ki, hem barışın anahtarı olabilir, hem de yeni bir çatışmanın zemini. Çünkü mesele sadece silah değil, mesele zihniyet.
Geçmişte tanık olduk; PKK birkaç kez benzer açıklamalar yaptı. “Çekiliyoruz” dedi, “eylemsizlik” dedi. Ama o silahlar ya gömüldü, ya da başka bir coğrafyada namlusu temizlendi. Bu yüzden toplumun hafızasında hâlâ bir diken duruyor: “Gerçekten silah mı bırakılıyor, yoksa başka bir oyun mu sahneleniyor?”
***
Gelin açık konuşalım…
Bu sorun; artık sadece bir güvenlik problemi değil. Bu sorun aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası adına, bir demokrasi, bir kimlik ve bir gelecek sorunudur… Denilebilir ki; PKK sahneden çekilirse, Türkiye’deki “Kürt siyasi hareketi üzerindeki” baskılar azalır. Adını ve amblemini değiştirmeyi planlayan DEM Parti’nin üzerindeki "gölge" kalkar. Ankara’nın Kürt yurttaşlarla olan diyaloğu doğrudan ve siyasal bir zeminde buluşabilir.
Ama aynı zamanda başka bir tehlike de doğabilir! Eğer bu adım, içeriden gelen samimi bir dönüşüm değilse, başka bir sahada (Suriye’de Irak’ta) farklı maskelerle yeniden karşımıza çıkabilir.
Dolayısıyla; eşik bu yüzden net değil. Karşımızda bir yol ayrımı yok, sisli bir geçit var. Devlet aklı bunu fırsata dönüştürebilir ama zaafa da uğrayabilir. Aynı şekilde PKK içindeki hizipler bu kararı ya sahici bir değişim olarak benimser ya da kendi içerisinde parçalanıp yeni çatışma alanları yaratır. Her iki durumda da asıl kaybeden halk olur. Silah sustuğunda, barış, sevgi, iş, ekmek, dil, kültür kazanır. Ama eğer bu geçiş kandırmaca çıkarsa, bu kez sadece güven değil, umutlar da yıkılır.
Kürt halkı için de bu eşik farklı anlamlar taşıyor. Bir yanda çatışmasız bir geleceğin umudu, diğer yanda onlarca kez hayal kırıklığına uğramış bir kuşak…Bu bağlamda; herkesin içinde şöyle bir haklı soru yankılanabilir; “Acaba yine mi kandırılıyoruz?”
Sonuç olarak; bu sorularla yüzleşmeden, bu eşiği geçemeyiz. Çünkü eşik bir geçittir ama her geçit selamla geçilmez. Bazısı diz çöktürür, bazısı yüceltir. Bizim geçeceğimiz eşik, sadece PKK’nın değil, hepimizin zihninde kurulmuş bir barikattır. O barikatı aşmak için cesaret, akıl ve hakikat gerekir. Ve dileyelim ki bu süreç bir kandırmaca olmasın.
Aksi halde, tarih yine aynı döngüde döner. Barış denir, silah gizlenir. Çözüm denir, çukur kazılır. Ve olan yine annelere, çocuklara, geleceğe olur. Artık ya gerçekten yeni bir sayfa açacağız... Ya da bu kitabı “şu ya da bu şekilde” sonsuza dek kapatacağız.