İnsanlık tarihi boyunca yılanlar hep uçlarda gezdi. Bir yanda korkunun, öte yanda bilgeliğin simgesi oldular. Çoğu zaman da kötü ünleriyle anıldılar. Adem ile Havva’nın hikayesinde yasak elmayı yediren kandırıcı olarak lanetlendiler, halk inançlarında ise iki yüzlülüğün ya da hainliğin bedene bürünmüş hali sayıldılar. Oysa yılan, yalnızca karanlık çağrışımlar taşıyan bir figür değil, tam tersine tarih boyunca pek çok farklı kültürde şifa, bilgelik ve doğanın düzeniyle özdeşleştirilmiş güçlü bir simge aynı zamanda. Antik Yunan’da, Asklepion tapınaklarında yer alan ve tıbbın şifa tanrısı Asklepios’un asasına sarılı yılan figürü, iyileştirici gücün sembolüydü. Bergama’dan dünyaya yayılan ve tıp tarihinde ölümle değil iyileşmeyle özdeşleştirilen bu figür, bugün hala modern tıbbın uluslararası simgesi olmayı sürdürüyor.
16 Temmuz Dünya Yılan Günü’nde, yılanlar hakkındaki bilimsel gerçekleri ve ekosistemdeki rollerini Veteriner Hekim İsmail Ekmekçioğlu anlattı.
Ekmekçioğlu, yaz aylarında artan sıcaklıkların yılanların yaşam alanlarını genişlettiği ve buna bağlı olarak insan-yılan karşılaşmalarının sıklaştığı bir kez daha hatırlatıldı.
Yılanla karşılaşırsak ne yapmalı, ne yapmamalıyız?
Bir yılanla karşılaşıldığında öncelikle panik yapılmamalı, ani hareketlerden kaçınılmalı ve sakin bir şekilde uzaklaşılmalıdır. Çünkü yılanların büyük çoğunluğu saldırgan değildir, tehdit hissetmedikçe ısırmazlar. Savunma amacıyla hareket ederler. Öldürmeye çalışmak ise hem aradaki mesafeyi azaltır hem de ısırılma riskini ciddi ölçüde artırır. Yürüyüş ya da kamp gibi doğa aktivitelerinde, uzun giysiler ve bileği saran yüksek ayakkabılar giymek koruyucu bir önlem olarak öne çıkar. Yılanlar özellikle sabahın erken saatlerinde ve akşam serinliğinde daha aktif olduklarından, bu zaman dilimlerinde daha dikkatli olunmalıdır. Eğer bir yılan eve ya da bahçeye girdiyse, ona zarar vermeye çalışmak yerine belediye, itfaiye veya doğa koruma ekiplerinden yardım istenmelidir. Çünkü yılanlar, özellikle kemirgenlerle beslenerek ekosistemin dengesini koruyan önemli canlılardır. Onları öldürmek, sadece bir canlının hayatına son vermek değil, doğanın dengesine de müdahale etmektir. Yılanlarla birlikte yaşamak mümkündür. Onları yok etmeye çalışmak yerine, karşılaşmaları önleyecek tedbirler almak hem doğayı hem de kendimizi korumanın en akılcı yoludur. Unutmamak gerekir ki, yılanlar doğanın düşmanı değil, aksine onun sessiz, zarif ve işlevsel koruyucularıdır.
YILANLARIN EVLERE VE BAHÇELERE GELMESİNİ NASIL ENGELLERİZ?
Genellikle kemirgenlerin yoğun olduğu, çalılıkların, yüksek otların ve taş-odun yığınlarının bulunduğu, sessiz, sıcak, loş ve nemli alanları tercih ederler. Bu nedenle bahçelerin düzenli temizlenmesi, çimlerin kısa tutulması ve taş/odun birikintilerinin kaldırılması önemlidir. Ev çevresindeki çatlak ve delikler kapatılmalı, özellikle bodrum, depo ve garaj gibi alanlar havalandırılmalı ve denetlenmelidir. Yılanlar genellikle kemirgenlerin peşinden gelir. Bu nedenle evcil hayvanların mama ve su kapları açıkta bırakılmamalı, su birikintileri ve hortum sızıntıları önlenmelidir. Kimyasal kovucular yerine çevre dostu caydırıcılar tercih edilebilir. Örneğin nane yağı veya sülfür (kireç) karışımı bazı alanlarda işe yarayabilir.
Türkiye’de kaç yılan türü var ve bunlardan kaçı gerçekten tehdit oluşturuyor?
Ülkemizde yaklaşık 60 farklı yılan türü yaşıyor. Bunların çok büyük bir kısmı zararsızdır ve doğaya faydalı hayvanlardır. Zehirli olanlar sadece birkaç türle sınırlı (15 tür zehirli, 6 tür de yarı zehirli) ve genelde kırsal ve taşlık bölgelerde, insanla doğrudan temastan uzak yerlerde yaşarlar. Hatta dünya genelindeki 3 bin 500 yılan türü içinde, sadece yaklaşık 600 kadarı zehirlidir, bunların da yalnızca 200 kadarı insan için ciddi risk taşır. Yani aslında yılanlar, haklarında düşündüğümüzden çok daha az tehlikelidir.
Türkiye’de zehirli yılanlar hangi bölgelerde yoğunlaşıyor?
Ülkemizde tespit edilen 15 zehirli yılan türünden 14’ü, dünyanın en dikkat çeken yılan familyalarından biri olan engerekgiller (Viperidae) ailesine ait. Bu türler en çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygındır, ancak iklim ve coğrafi koşullara bağlı olarak farklı bölgelerde de görülebilirler. Türkiye’nin neredeyse her ilinde bir engerek türü yaşar. Özellikle ciddi zehre sahip Koca, Şeritli ve Burunlu Engerek’in yayılım alanları birleştiğinde, bu üç tür ülke çapında geniş bir dağılım gösterir. Tüm bu yaygınlığa rağmen, yılan sokmaları sonucu yaşanan ölüm vakaları oldukça nadirdir. Yine de bazı türler, bulundukları bölgelerde daha dikkat çekicidir. Türkiye’nin en zehirli yılanı olarak bilinen Koca Engerek, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görülürken, Osmanlı Engereği Ege ve Akdeniz’de, Kafkas (Siyah) Engerek Doğu Karadeniz’de, Bolkar ve Baran Engereği Toroslar’da, Anadolu Küçük Engereği Antalya’nın güneybatısında, Boynuzlu Engerek ise Trakya’dan Doğu Anadolu’ya kadar uzanan geniş bir alanda yaşar. Türkiye’deki tek kobra türü olan Çöl Kobrası ise Doğu Anadolu’da, özellikle Şanlıurfa çevresinde görülür.
Ege Bölgesi’nde en yaygın görülen yılan türleri hangileridir?
Ege Bölgesi, Türkiye’nin yılan türleri açısından oldukça zengin ve çeşitli ekosistemlere sahip bölgelerinden biri. Hem kıyı şeridi hem de iç kesimleri farklı türlere ev sahipliği yapar. Bölgede en yaygın görülen yılanlar ise Zehirsizler; Bozyörük, aslında bir kertenkele türü olan Kör Yılan (Yılanımsı Kertenkele), Çizgili Yılan, Boyalı Yılan, Su Yılanı, Sarı Yılan, Hazer Yılanı ve Kara Yılan. Hafif zehirli kabul edilen ama insanlar için ciddi risk oluşturmayan Çukurbaşlı Yılan ve Kedi Gözü Yılanı. Zehirliler ise Koca Engerek, Anadolu Engereği, Boynuzlu Engerek gibi engerek çeşitleri. Doğada bu türlerle karşılaşmak mümkündür ama çoğu zaten insanları görür görmez kaçar, saldırgan da değillerdir.
Zehirli ve zehirsiz yılanları ilk bakışta nasıl ayırt edebiliriz?
Bu konuda halk arasında bazı ipuçları bilinir, ama kesin ayırım yapmak zordur ve risklidir. Yine de genel farklar şunlardır: Zehirli yılanların genellikle üçgen şeklinde geniş ve köşeli, boyun kısmı belirgin başları, kedilerinki gibi elips, dikey göz bebekleri, iri desenli, kalın ve tıknaz gövdeleri, kısa ve küt kuyrukları ve ön dişlerinde zehir bezine bağlı uzun dişleri vardır. Sabit duruşludurlar, tehlike algıladıklarında savunmaya geçer, ses çıkarabilir ve saldırabilirler. Zehirsizlerin ise çoğunlukla baş kısmı vücutla bütünleşik, oval veya yuvarlak, vücutları ince, uzun ve daha esnek yapılı, kuyrukları ince ve uzun, göz bebekleri yuvarlak, vücutlarında kamuflaj amaçlı daha sade desenler vardır. Dişleri küçüktür ve ısırıkları zehir içermez. Kaçma eğilimindedirler ve genellikle saklanmayı tercih ederler. Ama tekrar vurgulayayım, bu belirtiler her zaman kesin ayırıcı değildir. Örneğin bazı zehirsiz yılanlar zehirli türleri taklit edebilir. Onun için yılanlara yaklaşmadan, dokunmadan, uzaktan gözlem yapmak en güvenli yoldur. (Fulya Omaç)