Saltanat kalktı mı?

Bundan iki gün önce 1 Kasım’da Cumhuriyet Devrim sürecinin önemli adımlarından biri olan Saltanatın kaldırılmasının 103’üncü yıldönümünü hatırladık. Yüzyıllardır saltanatın baskısı altında ve son dönemlerinde de emperyalizmin sömürüsü ve işgali altında olan yoksul köylüler ülkesinde Cumhuriyeti kurmak kolay bir iş değildir. .

Bir taraftan işgalci emperyalist ülkeler, bir taraftan Saltanatın Hilafet Ordusu, diğer taraftan da Batıdan Doğuya kadar TBMM’ye karşı girişilen 12 silahlı ayaklanma… Yokluklar içinde, üç ayrı silahlı güce karşı verilen büyük ve onurlu bir İstiklal Savaşı…

9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşundan sonra, 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi ile milli mücadelenin sıcak savaş dönemi sona erdi, diplomatik süreç başladı. 20 Kasım 1922’de, Lozan görüşmeleri başlamadan önce, İngiltere ve diğer ülkeler TBMM Ankara Hükümetinin yanı sıra Padişahın temsilcisi İstanbul Hükümetini de Lozan’a davet etmeyi planlıyorlardı. İşte bu hamleye karşı hamle olarak 1 Kasım 1922’de TBMM tarafından çıkarılan bir kanunla saltanat kaldırıldı. Türk ulusunun tek temsilcisinin TBMM Ankara hükümeti olduğu ilan edildi ve Lozan’dan önce emperyalist ülkelere kabul ettirildi.

Eğitimsiz bırakılmış, ilkel tarım yapan, sanayi devrimini ıskalamış yoksul köylüler ülkesinde Cumhuriyeti ilan etmek belki bir günlük iş gibi görülebilir ama Cumhuriyeti kurmak pek kolay iş değildir. Cumhuriyet, sürekliliği olan Aydınlanma Devrimlerini gerektirir.

Maalesef, Cumhuriyet Devrimlerinin sürekliliğini özellikle İkinci Dünya Savaşından bu yana aksattık. Cumhuriyet Devrimi, emperyalizmin güdümündeki karşı devrimin hamleleri karşısında önce yavaş yavaş, son 20 yılda da giderek artan bir şekilde mevzi kaybetti.

Saltanatın kaldırılışının 103’üncü yılı diyoruz ama yapılan anayasa değişiklikleri ile yaşadığımız tek adam rejiminin saltanat idaresinden pek bir farkı kalmadı. Sadece iktidar, doğrudan babadan oğula geçmiyor. Ilık suda ısıtılan kurbağa gibi, olan biteni anlayamıyor, tepki veremiyoruz. Değerli bilim insanı Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’nun tanımlamasıyla Türkiye’deki rejimin adı, "Patriyonal sultanizm.”

Yapay zekadan Patriyonal Sultanizmi tanımlamasını istedim. Yanıtı şöyle oldu:

“Liderin, devleti kendi hanedanının veya ailesinin malıymış gibi yönettiği bir yönetim biçimidir. Hukukun üstünlüğü yoktur ve liderin iradesi tek yasa koyucudur. Güç, kurumsallaşmış yapılar veya bürokrasi tarafından kısıtlanmaz. Liderin mutlak kişisel gücüne dayanır, bu gücü keyfi bir şekilde kullanır ve genellikle aile veya yakın çevresi dışında bir sadakat yapısı geliştirmez. Ordunun, polisin ve bürokrasinin sadakati lidere ve onun kişisel çıkarına yöneliktir."

Atatürk’e ve Cumhuriyetin Aydınlanma Devrimlerine sıkı sıkı sarılmalıyız.